Bu Blogda Ara

18 Ekim 2008 Cumartesi

mutlu olmak varken...

Mutlu olmak varken bu dünyada
Geceler geldi dayandı kapımıza
Olduk acımızla sarmaş dolaş
Bekledik düşümüzle koyun koyuna

Mutlu olmak varken bu dünyada
Geceler geldi dayandı kapımıza
Olduk acımızla sarmaş dolaş
Bekledik düşümüzle koyun koyuna

17 Ekim 2008 Cuma

"im atölyesi" dergisi 'yağmur sayısı' çıktı!

Biraz geç, biraz güç oldu! Yağmurlu günlerin kaderi gibi... Geçen aydaki sayımız "yeraltı sayısı" idi. Duyurusunu yapmadık onun. Yeraltından sürüne sürüne ilerlesin istedik. Bir nevi kendi yazgımızı ona da çizdik. Maddi imkansızlıklardan dolayı fotokopi olarak az sayıda basıldı. Bu aya bulduk biraz para... :) çıktı yağmur sayısı! Kimbilir belki de kara bulutların ölümünü bekledi!
Bir duyurumuz daha var!.. Antakya'da tiyatro, sinema, edebiyat, müzik ve felsefe çalışmalarımızı sürdürebileceğimiz bir mekan oluşturduk:
"im atölyesi sanat ve kültür evi" açıldı! tiyatro atölyesi, yazı atölyesi, müzik atölyesi, dil atölyesi ve katkılarınızla kurulacak yeni atölyeler

Kurtuluş cad. no:147 kat: 2 (Uzun Çarşı çıkışı sağda, üst kat)
Antakya
tlf: (0326) 213 57 86
0535 638 72 99

dergimizi bulabileceğiniz adresler
(Adana ve Antakya dışındaki adreslerde dağıtım problemi yaşamaktayız, bu nedenle bir süre gecikme olabilmektedir.)

Adana
Taşmekan Kafe - Kültür Merkezi (Reşatbey)
Altan Kitabevi (Gazipaşa)
Karahan Kitabevi (Çakmak Plaza)
Dünyayı Kurtaran Sahaf (Gazipaşa)
Sinema Kafe (Reşatbey)
Antikacılar Çarşısı Sahafı (Kültür Sokak)

Antakya
Sergüzeşt Kitap - Sohpet Evi
Hayyam Kitap ve Kahve Evi
Yıldız Kitabevi (Uzun Çarşı)
Zerdüşt Kitabevi - Sahaf
Lotus Kitap - Cafe


Antalya
Kitap Kurdu
Nabu Kitabevi

Ankara
Ardıç Kitap ve Sanat Evi
Turhan Kitabevi
Dost Kitabevi
İmge Kitabevi

Eskişehir
Ada Müzik ve Kitabevi

İskenderun
Ferda Kitabevi

Mersin
Ütopya Kültür Merkezi
Tek Ağaç Kitabevi

3 Ekim 2008 Cuma

adı yok


Telaşlı günlerin ardından sakinlik hakim olduğunda yaşama, garip bir dinginlik duygusu beliriveriyor vücutta. Yapılması gereken herşeyi yapmış, başarılı bir kimliğe bürünüveriyoruz bir anda. Örnek insan oluyoruz sanki tüm insanlığa. Sistemin hizmetkarlığını ne kadar yaparsak o kadar değerliyiz.

Farkında bile olmadan bir anda yabancılaşıyoruz doğamıza. Yorgunluk sanki hiç olmamalı gibi insan olanda. Kıyasıya çalışmayı ve yarışmayı öğretiyorlar bize okullarda, ailede, bütün yaşam alanlarımızda.Yadırganıyoruz elimiz de şarap şişesiyle sokakta dolaştığımızda. Boş beleş insanın teki oluyoruz bir anda çevremizde ki herkesin gözünde. Bütün insanlar böylesi koştururken hayat denen şeyde, durup biraz soluklanan soluğunu dışarı veren öteki oluyor hep.

Bu kıyasıya koşturmaca neden? neden herkes "anlamak" yerine kabullenmeyi tercih ediyor. Ve yaşamını bunun üzerine kuruyor. Neden "bu benim işte" ler hoşumuza gidiyor. Ya da bu şey (adına ister emperyalizm,ister faşizim ister kapitalizm deyin) bizi daha ne kadar, neyimize kadar esir alacak?

Merak ediyorum bu telaş bir gün bittiğinde, beyni çamaşır suyuyla yıkanmış gibi,adına insan denilemeyecek varlıklar daha da arttığında nasıl nefes alınacak. Yalnızlıklar ve onun getirisi bunalımlar içinde ne kadar "güzel" bir hayatı sürdürebileceğiz. Ne kadar güzel insanlarla.

farklı değerler ve tercihlerle sürdürülebilir bir hayat belki hayalini kurduğum. Bu hayal için; varsın çalışıp kazanmayayım,varsın elmam da kızarmasın!