Tarihine yabancı insanlar içinde dönüp duruyor zaman. Ellerim tedirgin, neyi nasıl anlatacağını bilmiyor. “Durup bi düşünmek” istemiyorum. Böylesi ihanet olur yazmaya ve zihinden geçenlere. Şaşırıp kalıyorum. “Bu kadar saf mıydık” biz de diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Avuçlarımız içinde akan bir zaman dilimi değil mi yaşamak? Neden bu kadar sorguluyoruz, neden bu kadar içinden çıkılmaz bir hal almasına sebep oluyoruz…
Tüm bu sorgulamaları yapmadan önce başka şeyler yok mu sorgulayacak. Benliklerimiz çarpışıyor. Her hayat bir diğerinden bağımsız ama özünde aynı olan şeyleri barındırıyor. İlk kez alkolle buluşan vücutlar gibi tatlı ama olmasını hiç istemediğimiz, yadırgadığımız, ayıpladığımız bir gece sanki.
Bir fincan kahve yetecek sanki ayılmaya.
Sürüp giden savaşlardan habersiz insanlar. Barış tamamen rüya. Üreterek var olmaksa, zaten yalan. Kavramlara yabancı binlerce beyin var. Bazen gerçek anlamda vazgeçiyorum anlatmaktan. Anlaşılmak kadar saçma bir fikir olamaz… Neticede kimsenin kulağına küpe olmaz sözcükler. Birinden girip diğerinden çıkması daha olası. Boşuna öyleyse çene yormak.
Tekrar direniyor parmaklarım. Sayfaların dolu olması koca bir saçmalık oluyor. Boş olmalı, her yer her şey. Ancak o zaman yaratılabilir yeni. Ve bütün bu yazılanlar anlamsız bütünleri oluşturuyor.
Direniyor parmaklarım. Şimdi durma zamanı sanki. Ne anlatıldı ve neden anlatıldı, kim neyi ne kadar anladı ya da anlamaya çalıştı… İfadesi olmayan yüzler gibi bu satırlar. İfadesi yok, gerçekliği çok, birçok sözcük…
Ve yaşam, şu an sonlandırılabilir. Şuan etken olan tek an. An’lamsız olduğundan…
Bir fincan kahve daha bitiyor.
Aykırı düşüncelerden uzaklaşmaya çoktan başladı zihin. Ve ne yazık ki parmakları yönlendiren sinir, onun emri altında. Oysa en çok şimdi yaklaşmıştı en gerçek olana. Ardından bir sigara. Bir anda değişiyor bütün düşünceler. Duygusal parçalar yerini daha “yaşam dolu ezgilere” bırakıyor.
Ve bir intihar daha, eylemin hakkını veremeden, öylece yarım kalıyor…
Uzun Zaman Önce... Kimse Tarlaları Sabanla Deşmezdi. Toprağı Sınırlara Bölmezdi Hiç Kimse ve Suları Kürekle Yarmazdı. Kıyı Dünyanın Sonuydu. Ah Doğuştan Zeki İnsan,Buluşlarının Kurbanı! Öyle Korkunç ki Yaratıcılığın, Ne İşe Yarar Şehirleri Çevreleyen Şu Yüksek Duvarlar... Ve Niye Savaşmak İçin Silahlar?
Bu Blogda Ara
30 Haziran 2010 Çarşamba
27 Haziran 2010 Pazar
im atölyesi "çıkmaz sayısı"

...şimdi "çıkmaz sayısı"... uzun süredir çıkmayışımızdan geliyor bu sayının adı. ve biliriz ki her an nerede olursa olsun çıkabilmeli bir insan. işinden, okulundan, vitrinlerden, mağazalardan; aynı yere varan yollardan, otobüslerden...
yepyeni bir sayı...
çıkmaz sayısı...
çıkarların dünyasından usananlara...
im'imiz olsun...
içerde bekleyenler:
savaşı tersten okumak.......... ....................barış onur örs
sosyal sorumluluk üzerine.........................yakup hortoğlu
hayat karşısında biçare üniversiteler, biçare hocalar ve ben..........................................................abdullah akbıyık
dergiciliğe birazcık bakış.........................osman osé kılıç
'bir'ikinti.................................................serdar türkmen
yol...........................................................barış onur örs
yeniden....................................................ümran büyükaşık
carmela'ya birinci mektup........................imgesu ünal
şairin aşkı................................................barış onur örs
yarım saat................................................mutlu örs
öylesine yaşamaya karşı............................özge sapmaz
arin inan arslan ile sohbet
alıntı sığıntı-varolmanın dayanılmaz hafifliği...milan kundera
16 Haziran 2010 Çarşamba
9 Haziran 2010 Çarşamba
HES’te deneme başladı, dere kurudu!

Rize’nin Güneysu ilçesinde, Gürgen Deresi üzerinde yapımı tamamlanan Kale Hidroelektrik Santralı deneme üretimine geçti. Deneme üretimiyle birlikte su regülatörlere tünellerle taşındığı için, Başköy ile Güneysu arasındaki 4 kilometre boyunca Gürgen Deresi tamamen kurudu. Gürgen vadisinde su sesinin yerini, bir başka santral inşaatı için açılan yol yapımında çalışan iş makinelerinin sesi aldı.
Derenin susuz kalması yöre sakinlerinin de tepkisine neden oldu. Derenin gürül gürül akan sesini özlediğini belirten Gürgen köylülerinden Maksut Bıyık “Şimdiden deremize hasret kaldık” derken, Orhan Kalender “Dereyi kuruttular. Birkaç gün önce santralda bir arıza oldu, dereye su bıraktılar. Herkes koşup derenin kenarına indi. Köyümüz insanları bu konuda maalesef yeterince duyarlı değildi. Ama kuruyunca gerçeği anladılar. Şimdi yukarıda başka bir santral daha planlanıyor” diye konuştu. Başköy sakini İsmail Baltacı endişeli: “Komşu köyde dere kurudu. Bizim köyde de santral planlıyorlar. Devlet tüm imkânlarını kullansın, olmazsa gelsin bizim suyumuzu alsın. Enerji için alınacak birçok önlem varken, gelip bizim köyün suyunu almaya kalkıyorlar. ”
Derenin kurumasından ilk gününde etkilenen biri var. O da Gürgen deresi üzerinde alabalık çiftliği bulunan İlyas Peçe. Peçe, 800 bin lira harcayarak kurduğu alabalık çiftliğinin tehlikeye girdiğini ve artık bazı havuzlara su veremediğini söyledi.
Balık çiftliği zorda
Dere suyunu kullanma bedeli olarak yıllık 500 lira ödediğini ifade eden Peçe, santral inşaatının faaliyete geçmesi sonrasında bunun da 2 bin liraya çıkarıldığını anlattı:
“Bu ‘çiftliği kapat’ demek oluyor. Tarım Bakanlığı bana üretim izni verdi. Yani beni destekliyor. Ama santral nedeniyle dereyi kuruttular. Su artık iyice azaldı. Bazı havuzlara su veremiyorum. Enerji şirketi sahipleri para kazanacak diye bize ‘bu sudan elinizi çekin’ diyorlar” ifadesini kullandı.
Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü Ömer Şan’ın verdiği bilgiye göre Doğu Karadeniz’de 700 kadar hidroelektrik santral projesi planlandı. 145’inin yapımına başlandı ve bazıları tamamlanarak deneme üretimine geçti. Bu santrallara karşı 65 iptal, yürütmeyi durdurma ve ÇED iptali istemiyle dava açıldı. 29 davada mahkemeler yürütmeyi durdurma ve ÇED raporlarının iptali yönünde karar verdi.
kaynak: radikal
Kaydol:
Yorumlar (Atom)