En ucuza getirilmiş aşk, bedelini bir başkasının ödediği aşktır. Öyle bir aşk da ucuzdur doğrusu…
Beyaz bir akdeniz evinin duvarında, kanatlarını kaşırken –bir insanoğlunun ölücül bir hareketi- elini kaldırdığı anda, o ele yakalanmadan kaçabilen bir böcek. Sinekler… Üç yüz altmış derece görüş açısına sahiptirler. Yani biz insanoğlunun tabiriyle arkalarını da görürler.
Kıskanılacak bir durum olabilir. Kimbilir nasıl olurdu dünya, arkamızıda görebilseydik?
Geri kalmış ülkelerde açlıktan ölmek üzere olan insanların ağızlarının, gözlerinin içinde görürüz onları. Gelişmiş ülkelerin sefalet simgeleridir bunlar. Bir “nezaman bitecek bu sömürü” sorusudur. Onlar, aklın herzaman işe yaramayacağı gerçeğinin somutlaştırılmış örneğidir. İnsanoğlu doğadaki en zeki canlı olsada bir sinek kadar kolaylaştıramadıktan sonra hayatını bu neye yarar ki?
Belki de bir sinek kadar mutlu olmak vardı, mutluluk diye bir düşünce olmasaydı. Eğer düşünceyse yaşam, güçse ve soluksa ve yokluğu ölümse düşüncenin, öyleyse ben mutlu bir sineğim.
İster yaşayayım, ister öleyim.
(anlamaya başlamanın ilk belirtilerinden biri, ölme isteğidir.)
Uzun Zaman Önce... Kimse Tarlaları Sabanla Deşmezdi. Toprağı Sınırlara Bölmezdi Hiç Kimse ve Suları Kürekle Yarmazdı. Kıyı Dünyanın Sonuydu. Ah Doğuştan Zeki İnsan,Buluşlarının Kurbanı! Öyle Korkunç ki Yaratıcılığın, Ne İşe Yarar Şehirleri Çevreleyen Şu Yüksek Duvarlar... Ve Niye Savaşmak İçin Silahlar?
Bu Blogda Ara
9 Temmuz 2011 Cumartesi
3 Temmuz 2011 Pazar
Sincan'daki öğrenciden rektörüne mektup
"Uğur Hocam, merhaba,
Bugün bir öğrenciniz cezaevinde, bundan haberiniz var mı? Ben Uluslararası İlişkiler 2. sınıf öğrencisi Can Kaya. Hatırlarsınız birkaç kez görüşmüştük.
Bugün Öğrenci Kolektifleri "terör örgütüne" üye olduğum şüphesiyle tutukluyum. Hatırlayın hocam, ne yapmıştı Öğrenci Kolektifleri?
Her geçen gün daha da büyük bir eziyet haline gelen ulaşım sorunu için otobüslere kart basmadan binme eylemi yapmıştı Beytepe'de. Bu konuyu konuştuğumuzda, aynı eylemi sizin de üniversite yıllarında Sıhhiye'de yaptığınızı söylemiştiniz.
Parasız eğitim istemişti Öğrenci Kolektifleri. Bugün üniversitelerimizde beslenmeden barınmaya, ulaşıma ve hatta aldığımız eğitime kadar her şey paraya tahvil edilmiş durumda, değil mi? Bugün üniversite öğrencilerinin bin bir güçlükle okuduğunu ve hatta kat kat fazlasının da okuyamadığını ikimizde çok iyi biliyoruz.
Üniversitelerde söz, yetki ve karar hakkını talep etti Öğrenci Kolektifleri. Eminim ki; en basit örneği olarak rektörlük seçimlerinde öğrencilerin oy hakkını bırakın, görüş bildirme hakkının dahi olması sizi rahatsız ediyordur.
"Üniversiteler ticarethane, üniversiteliler müşteri değildir" dedi Öğrenci Kolektifleri. Üniversiteyi piyasalaştırma/ üniversiteliyi müşterileştirme ataklarına karşı mücadele etti. Siz söyleyin hocam, Hacettepe Üniversitesi devletten alması gereken maddi kaynağı kendi bulmaya kalkarsa ne olur? Bir üniversite ticarethane gibi işletilebilir mi? YÖK Başkanı'nın dediği gibi, rektör seçilecek kişilerin alanlarında yetkin olması mıdır önemli olan, yoksa "bir işletmeci zekasına sahip olmaları" mı?
"Okumuş İnsan Halkın Yanındadır" diyerek yaz aylarında yoksul mahallere gitti Öğrenci Kolektifleri. Orada, yoksulluk sebebiyle dersaneye gidemeyen, cemaatlerin kucağına itilen çocuklara umut oldu. O çocukların gözlerindeki ışıltıyı tahmin edebiliyor musunuz hocam? Yazın toplayabileceğim onlarca sertifikadan çok daha değerlidir o çocukların gülümsemesi, "parasız eğitim böyle olur" diyebilmesi. Üniversiteli olmanın yüklediği sorumluluğu ben orada anladım hocam. O çocukların ailelerinin bize bakışlarıyla fark ettim. Bizden ne çok şey beklediklerini, omuzlarımızdaki yükün ağırlığını, geleceğin aydın insanı olmanın ne demek olduğunu o yoksul mahallelerde gördüm.
Hopa'da yaşanan vahşete sessiz kalmadı Öğrenci Kolektifleri, Metin Hoca'nın 'üzerinde durma gereği duydu.' Bir emekli öğretmen gaz bombalarının altında can verdi hocam. Bilir misiniz gaz bombasını? O gaz bulutunun altında kaldınız mı hiç? Nefes alamadan, etrafınızı görmeden, hareket dahi edemeden orada kalmak nedir, bilir misiniz? Sizce polis elini uzatıp sizi yakalabilecek kadar yakınken size, neden ateşler o gaz bombası tüfeğini kalabalığın tam da ortasına? Torba yasayı protesto eyleminde bir kadının kafasına isabet eden gaz bombasıyla yaralandığını hatırlıyor musunuz? Tıpçısınız hocam, bir insanın kafasının çatlaması nedir, anlatır mısınız hocam?
Bir kadının, Dilşat Aktaş'ın saatlerce tekmelenmesi ne demek hocam? Bir insanın kalça kemiğini kırıp, onu aylarca yatağa mahkum eden polisin insanlığından söz edebilir misiniz?
Ben, bu "terör örgütüne" üye olduğum gerekçesiyle tutuklandım hocam. Bahsettiğim terör eylemlerine katılmışım. 18 Haziran'dan beri Sincan F Tipi Cezaevi'nde yatıyorum. 15 Haziran'da evimi basan polis, ders kitaplarıma kadar topladı. Dışarıdayken koltuğumun altına kıstırıp, dersime girdiğim kitaplardan birkaçı iddianamede "örgüt üyeliğine kanıt" olarak geçiyor şimdi.
Bir öğrenciniz, üstelik aynı masanın etrafında oturup, çay içtiğiniz, okulun sorunlarını tartıştığınız bir öğrenciniz bugün cezaevinde. Adına F tipi denilen tecritte.
Sizden destek bekliyorum hocam. Üniversitemin rektöründen, özgür düşüncelerin yeşerebileceği yegane yer olan üniversitemden, hocalarımdan destek bekliyorum.
Giydiğiniz cübbelerin hakkını vermenizi bekliyorum hocam. Bir akademisyene yakıştığı gibi, öğrencinize sahip çıkmanızı bekliyorum. Bir akademisyenin görevi sadece öğrencilerini ileride atılacakları mesleğe hazırlamak mıdır? Üniversiteler kalifiye eleman mı yetiştirir? Yoksa üniversite dediğimiz olguyu oluşturan şeylerin başında demokrasi ve özgürlük kavramları mı gelir?
John Stuart Mill'in sözünü aklınıza getirin hocam: "Üniversitenin ne olmadığı konusunda genel bir anlaşma var. Mesleki bir eğitim yeri değildir.Üniversiteler insanlara hayatlarını belli bir biçimde kazanmalarını sağlayacak bilgileri öğretmekle yükümlü değildirler. Amaçları maharetli hukukçular, fizikçiler ya da mühendisler çıkarmak değil, yetenekli ve muktedir beşeri varlıklar yetiştirmektir."
Öyle sanıyorum ki; sizinle ittifak halindeyizdir, üniversitenin toplumsal misyonu konusunda.
Bu davada yargılanan üniversitenin, üniversite gençliğinin talepleridir hocam. Bu davanın sanığı tüm bir gençliktir. Tutsak edilmeye çalışılan yalnızca ben değilim, yalnızca arkadaşlarım değil, tüm bir üniversite!
Yanımızda olun hocam bu davada. "Parasız eğitim isteyen gençleri destekliyorum" deyin, "Okumuş insanların yanındayım" deyin. Sizden destek bekliyorum hocam. Bir öğrenciniz olarak "öğrencimin yanındayım" demenizi bekliyorum.
Özgür günlerde görüşmek dileğiyle..
Can Kaya
Hacettepe Üniversitesi öğrencisi"
Bugün bir öğrenciniz cezaevinde, bundan haberiniz var mı? Ben Uluslararası İlişkiler 2. sınıf öğrencisi Can Kaya. Hatırlarsınız birkaç kez görüşmüştük.
Bugün Öğrenci Kolektifleri "terör örgütüne" üye olduğum şüphesiyle tutukluyum. Hatırlayın hocam, ne yapmıştı Öğrenci Kolektifleri?
Her geçen gün daha da büyük bir eziyet haline gelen ulaşım sorunu için otobüslere kart basmadan binme eylemi yapmıştı Beytepe'de. Bu konuyu konuştuğumuzda, aynı eylemi sizin de üniversite yıllarında Sıhhiye'de yaptığınızı söylemiştiniz.
Parasız eğitim istemişti Öğrenci Kolektifleri. Bugün üniversitelerimizde beslenmeden barınmaya, ulaşıma ve hatta aldığımız eğitime kadar her şey paraya tahvil edilmiş durumda, değil mi? Bugün üniversite öğrencilerinin bin bir güçlükle okuduğunu ve hatta kat kat fazlasının da okuyamadığını ikimizde çok iyi biliyoruz.
Üniversitelerde söz, yetki ve karar hakkını talep etti Öğrenci Kolektifleri. Eminim ki; en basit örneği olarak rektörlük seçimlerinde öğrencilerin oy hakkını bırakın, görüş bildirme hakkının dahi olması sizi rahatsız ediyordur.
"Üniversiteler ticarethane, üniversiteliler müşteri değildir" dedi Öğrenci Kolektifleri. Üniversiteyi piyasalaştırma/ üniversiteliyi müşterileştirme ataklarına karşı mücadele etti. Siz söyleyin hocam, Hacettepe Üniversitesi devletten alması gereken maddi kaynağı kendi bulmaya kalkarsa ne olur? Bir üniversite ticarethane gibi işletilebilir mi? YÖK Başkanı'nın dediği gibi, rektör seçilecek kişilerin alanlarında yetkin olması mıdır önemli olan, yoksa "bir işletmeci zekasına sahip olmaları" mı?
"Okumuş İnsan Halkın Yanındadır" diyerek yaz aylarında yoksul mahallere gitti Öğrenci Kolektifleri. Orada, yoksulluk sebebiyle dersaneye gidemeyen, cemaatlerin kucağına itilen çocuklara umut oldu. O çocukların gözlerindeki ışıltıyı tahmin edebiliyor musunuz hocam? Yazın toplayabileceğim onlarca sertifikadan çok daha değerlidir o çocukların gülümsemesi, "parasız eğitim böyle olur" diyebilmesi. Üniversiteli olmanın yüklediği sorumluluğu ben orada anladım hocam. O çocukların ailelerinin bize bakışlarıyla fark ettim. Bizden ne çok şey beklediklerini, omuzlarımızdaki yükün ağırlığını, geleceğin aydın insanı olmanın ne demek olduğunu o yoksul mahallelerde gördüm.
Hopa'da yaşanan vahşete sessiz kalmadı Öğrenci Kolektifleri, Metin Hoca'nın 'üzerinde durma gereği duydu.' Bir emekli öğretmen gaz bombalarının altında can verdi hocam. Bilir misiniz gaz bombasını? O gaz bulutunun altında kaldınız mı hiç? Nefes alamadan, etrafınızı görmeden, hareket dahi edemeden orada kalmak nedir, bilir misiniz? Sizce polis elini uzatıp sizi yakalabilecek kadar yakınken size, neden ateşler o gaz bombası tüfeğini kalabalığın tam da ortasına? Torba yasayı protesto eyleminde bir kadının kafasına isabet eden gaz bombasıyla yaralandığını hatırlıyor musunuz? Tıpçısınız hocam, bir insanın kafasının çatlaması nedir, anlatır mısınız hocam?
Bir kadının, Dilşat Aktaş'ın saatlerce tekmelenmesi ne demek hocam? Bir insanın kalça kemiğini kırıp, onu aylarca yatağa mahkum eden polisin insanlığından söz edebilir misiniz?
Ben, bu "terör örgütüne" üye olduğum gerekçesiyle tutuklandım hocam. Bahsettiğim terör eylemlerine katılmışım. 18 Haziran'dan beri Sincan F Tipi Cezaevi'nde yatıyorum. 15 Haziran'da evimi basan polis, ders kitaplarıma kadar topladı. Dışarıdayken koltuğumun altına kıstırıp, dersime girdiğim kitaplardan birkaçı iddianamede "örgüt üyeliğine kanıt" olarak geçiyor şimdi.
Bir öğrenciniz, üstelik aynı masanın etrafında oturup, çay içtiğiniz, okulun sorunlarını tartıştığınız bir öğrenciniz bugün cezaevinde. Adına F tipi denilen tecritte.
Sizden destek bekliyorum hocam. Üniversitemin rektöründen, özgür düşüncelerin yeşerebileceği yegane yer olan üniversitemden, hocalarımdan destek bekliyorum.
Giydiğiniz cübbelerin hakkını vermenizi bekliyorum hocam. Bir akademisyene yakıştığı gibi, öğrencinize sahip çıkmanızı bekliyorum. Bir akademisyenin görevi sadece öğrencilerini ileride atılacakları mesleğe hazırlamak mıdır? Üniversiteler kalifiye eleman mı yetiştirir? Yoksa üniversite dediğimiz olguyu oluşturan şeylerin başında demokrasi ve özgürlük kavramları mı gelir?
John Stuart Mill'in sözünü aklınıza getirin hocam: "Üniversitenin ne olmadığı konusunda genel bir anlaşma var. Mesleki bir eğitim yeri değildir.Üniversiteler insanlara hayatlarını belli bir biçimde kazanmalarını sağlayacak bilgileri öğretmekle yükümlü değildirler. Amaçları maharetli hukukçular, fizikçiler ya da mühendisler çıkarmak değil, yetenekli ve muktedir beşeri varlıklar yetiştirmektir."
Öyle sanıyorum ki; sizinle ittifak halindeyizdir, üniversitenin toplumsal misyonu konusunda.
Bu davada yargılanan üniversitenin, üniversite gençliğinin talepleridir hocam. Bu davanın sanığı tüm bir gençliktir. Tutsak edilmeye çalışılan yalnızca ben değilim, yalnızca arkadaşlarım değil, tüm bir üniversite!
Yanımızda olun hocam bu davada. "Parasız eğitim isteyen gençleri destekliyorum" deyin, "Okumuş insanların yanındayım" deyin. Sizden destek bekliyorum hocam. Bir öğrenciniz olarak "öğrencimin yanındayım" demenizi bekliyorum.
Özgür günlerde görüşmek dileğiyle..
Can Kaya
Hacettepe Üniversitesi öğrencisi"
Kaydol:
Yorumlar (Atom)