1. 1923’ten 1980’e Tarımda Uygulanan Politikalar
II.
Dünya Savaşının ardından oluşan yenidünya dengeleri ve işbölümü çerçevesinde,
Türkiye’nin önce savaş sonrası Avrupa’yı besleyecek, daha genelde ise mamul mal
ihracatı için bir pazar oluşturacak, tarım ürünü satan bir ülke konumuna
gelmesi isteniyordu. Karşılaştırmalı üstünlükler kuramına dayalı bu görüş,
Türkiye’nin tarihsel olarak sahip olduğu pazar konumuna da uygun düşüyordu.
Böylelikle tarımda kapalı üretim yapısı kırılacak, buda geliştirilmek istenen,
kapitalistleşme sürecini hızlandıracaktı. Bu amaçla 1948 Marshall Planının
uygulamaya konmasıyla, tarımda son derece hızlı bir makineleşme sürecine
girildi. Günümüzde traktör parkı 1 milyonu, gübre kullanımı 5 milyon tonu,
tarımsal ilaç kullanımı ise 30 bin tonu aştı.
Ekim
Alanları Genişliyor
1950’li yıllarda
traktör sayısındaki büyük artışa paralel olarak ekim alanları hızla genişlemiş,
son 70 yılda ekim alanları 6,6 milyon hektardan, 27,5 milyon hektara yükselmiş,
yani 4 kat artmıştır. Buna karşılık mera alanları azalmıştır.1928’de 46,3
milyon hektar olan mera alanları günümüzde 20 milyonun altına düşmüştür.
Tarımda
Verimlilik
Ekim alanlarının
genişlemesi, tarımsal kredi ve çağdaş girdi kullanımının artması sonucu,
tarımsal üretimde büyük bir artış görülmüştür.
Ekim alanlarının %40
ını kaplayan buğday tarımında 1925 te, 1 milyon ton olan üretim, 80 yılda 21
milyon tonu geçmiş; hektar başına verim ise 350 kg den 2 tona çıkmıştır.
Ancak
dünyada ortalama buğday verimi, 2.5 tonun üzerindedir. Bu rakam Yunanistan’da 3
tonun üzerine çıkarken, Almanya’da 6.7 ton Danimarka’da ise 7.7 tonu
bulmaktadır.
Tarımda
“Uyumlandırma” Süreci
Uluslararası sermayelerin ve İMF’nin görüşleri doğrultusunda
1980 ekonomik krizine çözüm savıyla 24 Ocak 1980 kararları olarak bilinen
istikrar programı yürürlülüğe konuldu.
24 Ocak programının
Türkiye tarımına yönelik temel politikası, tarımın üretimden pazarlamaya değin
her aşamada denetlenebilir hale getirilmesidir. Bu denetimin sağlanabilmesi
için öncelikle küçük üretici ve küçük ölçekli üretimin tasfiye edilerek büyük
ölçekli işletmelerin oluşturulması gerekiyordu.
2. 1980’den 1994’e Tarımda Uygulanan Politikalar
80
sonrası yapısal uyum programlarının ayrılmaz bir parçası olarak dış ticaret
serbestleştirildi. 1985 yılında DB ile imzalanan 300 milyon dolarlık tarım
sektörü uyum kredisi çerçevesinde, tohumluk ve gübre fiyatları ile birlikte dış
ticareti de serbest bırakıldı.
Bu süreçte TİGEM(Tarım işletmeleri genel müdürlüğü)
işlevleri aşındırıldı ve çok uluslu tekeller temelinde özel sektöre devir
edildi. Kısa sürede özel tohumculuk şirketlerinin sayısı 3 ten 60 a çıktı.
TZDK(Türkiye Zirai Donanım Kurumu) nin gübre
piyasasındaki payı 1980 yılında %95 iken 10 yıl içerisinde %10 gibi önemsiz bir
konuma geriletildi. Ve kurum bu süreçte varlık temelini %90 oranında yitirdi.
1984 te, TEKEL in yabancı sigara ithaline izin verildi.
1991 de yurt içinde sigara üretimine ilişkin son kısıtlamalarda kaldırılarak
yerli ve yabancı şirketlerin tütün mamulleri üretmesinin yolu açıldı.
Çay üretiminde dünyanın 5. büyük pazarı olan Türkiye’de
1984 de özel sektöre yaş çay satın alma, işleme, paketleme tesisleri kurma
hakkı tanındı. Sektördeki kamu kuruluşu olan ÇAYKUR’a yeni yatırım olanağı
tanınmazken özel sektöre yatırım yapması için büyük teşvikler sağlandı.
Türkiye’de 1990 yılları giderek sıklaşan aralıklarla
yaşanan kriz süreleri ile geçirmiştir. 10 yıl boyunca uygulamaya konan – 1994 5
Nisan kararları, 1998 İMF yakın izleme anlaşması gibi- kısmi istikrar
programlarının kalıcı bir başarısı olmamıştır. 1998 Asya ve Rusya krizlerinden
de olumsuz yönde etkilenen ekonomi, ağır bir daralma içine girmiş, ekonomik
kriz 1998’in ikinci yarısında başlayarak derinleşmiştir.
Tarımda
Krizi Aşmak için Yapılan Uygulamalar
Krizi
aşmak için çözüm olarak Aralık 1999 da 17.STAND-BY anlaşması yapılmıştır. Kamuoyuna
“tarımsal reform ve tarımda yeninden planlanma programı” diye sunulan bu program
pekte reform olamamıştır.
Çünkü
bu programa göre mevcut destekleme politikaları ortadan kaldırılarak DGD(Doğrudan
gelir desteği) sistemine geçilecek; bu sisteme tamamen geçilene kadar
destekleme fiyatları, dünya piyasa fiyatlarına bağlı olarak belirlenecek;
tarımsal ürün ithalatındaki gümrük tarife oranları azaltılacak; çiftçilere
verilen kredi ve girdi sübvansiyonları aşama aşama kaldırılacak; tarımsal KİT
ler ticarileştirilecek ve özelleştirilecek; tarım satış kooperatifleri ve
birliklerinin tüm öncelik hakları kaldırılacaktır.
Tarımsal
Kitlere Özelleştirme
1990’ların
ilk yarısında ekonomik krizin derinleşmesine koşut olarak yoğunlaşan özelleştirme
çabaları, bu taahhüt uyarınca ivme kazanmış, yerli ve yabancı tekellerce alınan
YEMSAN, SEK, EBK, ORÜS ve TZDK gibi tarımsal KİT‘lerin ardından TÜGSAŞ, İGSAŞ,
TİGEM, ZİRAAT BANKASI, TŞFAŞ, ÇAYKUR ve TEKEL tekelleştirmenin yeni hedeflerini
oluşturmuşlardır.
3. Bu Süreçte Üniversitelerin Durumu
Yaşanan bu süreçte
tarımla ilgili birçok hayati kararlar alınmış ve uygulanmaya çalışılmıştır.
Peki Eğitimini aldığımız ve toplum için en önemli konuların başında gelen
tarımda alınan bu kararlarda üniversitelerin etkinliği nasıldır?. Maalesef
geçmişten günümüze doğru giderek azalan bir etkinlik söz konusu. Bunun nedeni
kapitalistleşen dünyada tarımın ticaretleşmesidir. Toplumun çıkarları yerine,
kapitalist sistemde tekelleşen şirketlerin çıkarları maalesef bu kararların
alınmasında etkili olmuştur. Bu yüzdende toplumun sesi olan üniversitelerin
etkinliği azalmıştır. Biz ziraat fakültesi öğrencileri olarak, günümüzde
yapılan tarımın bu noktaya ulaşana kadar geçtiği evreleri iyi bilmeliyiz.. Tarımla
ilgili geçmişte alınan kararları, uygulanan politikaları ve sonuçlarını
görmemiz gerekiyor. Tarımın geçmişini gelişim evrelerini bilirsek, bugün içinde
bulunduğumuz sorunları daha iyi anlarız ve kavrarız. İyi çözümlediğimiz
sorunların üstesinden gelmemiz tabiki de daha kolay olcaktır.
Üniversitenin
misyonu, toplum için bilgi üretmek, toplumu bilinçlendirmektir. Üniversiteliler(bizler),
halkı bilinçlendirecek aydın kişiler olmalıyız. Güncel konuları takip etmeli
mesleğimizle, toplumumuzla ilgili alınan kararları aramızda tartışmalıyız.
Akılcı ve toplum için yararlı fikirleri ancak bu şekilde ortaya atabiliriz ve
alınan kararlardaki etkinliğimizi arttırabiliriz.
4. Sonuç Olarak
Günümüzde
ekim alanları daralıyor, üretim ve istihdam düşüyor, dış ticaret açığı giderek
artıyor, çiftçi yoksullaşıyor ve gelir dağılımı bozuluyor. Öncelik olarak
yapılması gereken, tıkanan ve tasfiye edilen eski kurumların yerine, halkın
demokratik ilişkiler ile ördüğü, üreticinin önceliklerini ve iradesini yansıtan
kurumlar geçirilmelidir. Türkiye tarımının yaşadığı olumsuzluklardan
kurtulabilmesi için, çok uluslu tarım-gıda şirketlerinin çıkarlarını esas alan,
onların ihtiyaç ve yönelimlerine göre hazırlanan, sözde reform programlarını
terk edip, kendi insanımızın ihtiyaçlarına ve ülkemizin özgül iklim ve toprak
koşullarına göre oluşturulacak, üretim odaklı bir tarım programının hayata
geçirilmesi gereklidir.
Bizler çiftçinin,
akademisyenlerin ve öğrencilerin içinde bulunduğu, birlikte bir çalışmayla
yapılan tarımı istiyoruz.
Çünkü çiftçinin üretme
halkın beslenme hakkı var.