Bu Blogda Ara

30 Mart 2012 Cuma

Çıkmaz Oyuncuları'ndan "Ders": 4+4+4 kaç eder?

“Kümeler, yığınlar, erikler, vagonlar, kazlar ve çekirdekler gibi yığınla şey vardır”  diyor Ionesco “Ders”te. Bu şeyler sanki, bizim onları sınıflandırıp tanımlayabilmemiz için insan belleğinde bekleyedururlar da eğitmenler, ellerimizden tutarak zihnin ve yaşamın bu karmaşık dünyasında gezinmeye bizlere yardımcı olurlar; ve hiç şüphesiz “sorgulanamaz, en doğru yol”u bizlere öğretirler. Küçük yaşlarda edindiğimiz “kutsal görev” aşkını dörtduvarlar arasında pekiştirirler. Ta ki yıllar ve yıllar sonra gözlerimiz birbirimizinkine benzeyene dek.
 İnsanın herşeyi tasnifleme, sahipolma ve yönetme dürtüsü ilkokul sıralarından yol alarak damarlarımızda akmaya başlar.  Sözgelimi vagonlara biner, ördekleri sayar, çekirdekleri ayıklarız da bir türlü nedense istenen ‘adam’lar olamayız. Kümeleri anlamaya çalışırken kendimiz koca yığın bir küme olup çıkarız ve tarihe kazınırız; “sistemin başarısızları” ve “büyük yarışın kaybedenleri” olarak. Bizler Aslan masallarındaki ceylan karakterleri;  salonlara gireriz, salonlardan çıkarız. Sevgili istatistiklerin gözbebekleri olarak sayfaları doldururuz da bir türlü bırakmaz peşimizi 1+1’in kaç ettiği.Aritmetik denen canavar sahnedeyken küçücük bir sayı olmak koyar da bize; dershanelere girer, dershanelerden çıkarız aslan abilerimize şapkalar çıkararak. Belli ki büyümektir arzumuz, iğdiş edilmektir. Bir dişli sevdasıdır tutkumuz, Leyla’ları Mecnun’ları unutmuş piyasalara tapar olmuşuzdur.
Bu kangreni nasıl çözmeli? Yanıtlamaz bu soruyu Ionesco, daha çok bizi bizle bırakır. Hangimizin hala kulaklarında değil ki bizi eğitenlerin acıtan, tiz sesleri? Şakırdayan zincirler ve karatahtalarda durmuyor mu hala “ağacın yaşken eğildiği”. Çok bilindik, çok tanıdık bir konuyu ele alıyor bu oyun, hepimizin başına gelmiş bir şeyi; ‘eğitim’i.
Değil mi ki “aritmetik, bir bilimden çok bir tedavi yöntemi”?  Sağaltmıyor mu hepimizi eski ilkokul sıralarından profesör kürsülerine ve üniversitelerden borsa tabelalarına dek.  Derken büyür içimizdeki sayılar. Sahiden de kaç eder 1+1? Peki ya 1000+1000? Hadi şunu da diyelim, ya milyonlarcası varsa bizden? Sabahları bu milyonlarcamız horozlardan erken uyanıp yol alırken toplama kamplarına, bırakır mı yakamızı şu meşhur “geçim derdi”. Neyin derdi bu ve neyin acelesi, yaşamlarımız yeni açan çiçekler gibi göz kamaştırıp dururlarken.
 Biz piyasaların en büyük müşterileri oladuralım, gençlik sularımız akadursun “pazar” denen sihirli, görünmez ırmaklara;birileri saysın bizi, toplasın çıkarsın, üsüste koysun da yine de “bir adam” etmesin “eşit birim”lerden oluşan bedenlerimiz;
hala cevaplayamadığımız bir şeyler var. 4+4+4 kaç eder?Bugüne ithaf olsun oyunumuz.
DERSIONESCOÇIKMAZ OYUNCULARI.

20 Mart 2012 Salı

TÜRKİYE’DE TARIM POLİTİKALARI VE ÜNİVERSİTELER


1.      1923’ten 1980’e Tarımda Uygulanan Politikalar

II. Dünya Savaşının ardından oluşan yenidünya dengeleri ve işbölümü çerçevesinde, Türkiye’nin önce savaş sonrası Avrupa’yı besleyecek, daha genelde ise mamul mal ihracatı için bir pazar oluşturacak, tarım ürünü satan bir ülke konumuna gelmesi isteniyordu. Karşılaştırmalı üstünlükler kuramına dayalı bu görüş, Türkiye’nin tarihsel olarak sahip olduğu pazar konumuna da uygun düşüyordu. Böylelikle tarımda kapalı üretim yapısı kırılacak, buda geliştirilmek istenen, kapitalistleşme sürecini hızlandıracaktı. Bu amaçla 1948 Marshall Planının uygulamaya konmasıyla, tarımda son derece hızlı bir makineleşme sürecine girildi. Günümüzde traktör parkı 1 milyonu, gübre kullanımı 5 milyon tonu, tarımsal ilaç kullanımı ise 30 bin tonu aştı.

Ekim Alanları Genişliyor

1950’li yıllarda traktör sayısındaki büyük artışa paralel olarak ekim alanları hızla genişlemiş, son 70 yılda ekim alanları 6,6 milyon hektardan, 27,5 milyon hektara yükselmiş, yani 4 kat artmıştır. Buna karşılık mera alanları azalmıştır.1928’de 46,3 milyon hektar olan mera alanları günümüzde 20 milyonun altına düşmüştür.

Tarımda Verimlilik

Ekim alanlarının genişlemesi, tarımsal kredi ve çağdaş girdi kullanımının artması sonucu, tarımsal üretimde büyük bir artış görülmüştür.

Ekim alanlarının %40 ını kaplayan buğday tarımında 1925 te, 1 milyon ton olan üretim, 80 yılda 21 milyon tonu geçmiş; hektar başına verim ise 350 kg den 2 tona çıkmıştır.

Ancak dünyada ortalama buğday verimi, 2.5 tonun üzerindedir. Bu rakam Yunanistan’da 3 tonun üzerine çıkarken, Almanya’da 6.7 ton Danimarka’da ise 7.7 tonu bulmaktadır.

Tarımda “Uyumlandırma” Süreci

            Uluslararası sermayelerin ve İMF’nin görüşleri doğrultusunda 1980 ekonomik krizine çözüm savıyla 24 Ocak 1980 kararları olarak bilinen istikrar programı yürürlülüğe konuldu.

24 Ocak programının Türkiye tarımına yönelik temel politikası, tarımın üretimden pazarlamaya değin her aşamada denetlenebilir hale getirilmesidir. Bu denetimin sağlanabilmesi için öncelikle küçük üretici ve küçük ölçekli üretimin tasfiye edilerek büyük ölçekli işletmelerin oluşturulması gerekiyordu.



2.      1980’den 1994’e Tarımda Uygulanan Politikalar

80 sonrası yapısal uyum programlarının ayrılmaz bir parçası olarak dış ticaret serbestleştirildi. 1985 yılında DB ile imzalanan 300 milyon dolarlık tarım sektörü uyum kredisi çerçevesinde, tohumluk ve gübre fiyatları ile birlikte dış ticareti de serbest bırakıldı.

            Bu süreçte TİGEM(Tarım işletmeleri genel müdürlüğü) işlevleri aşındırıldı ve çok uluslu tekeller temelinde özel sektöre devir edildi. Kısa sürede özel tohumculuk şirketlerinin sayısı 3 ten 60 a çıktı.

            TZDK(Türkiye Zirai Donanım Kurumu) nin gübre piyasasındaki payı 1980 yılında %95 iken 10 yıl içerisinde %10 gibi önemsiz bir konuma geriletildi. Ve kurum bu süreçte varlık temelini %90 oranında yitirdi.

            1984 te, TEKEL in yabancı sigara ithaline izin verildi. 1991 de yurt içinde sigara üretimine ilişkin son kısıtlamalarda kaldırılarak yerli ve yabancı şirketlerin tütün mamulleri üretmesinin yolu açıldı.

            Çay üretiminde dünyanın 5. büyük pazarı olan Türkiye’de 1984 de özel sektöre yaş çay satın alma, işleme, paketleme tesisleri kurma hakkı tanındı. Sektördeki kamu kuruluşu olan ÇAYKUR’a yeni yatırım olanağı tanınmazken özel sektöre yatırım yapması için büyük teşvikler sağlandı.

            Türkiye’de 1990 yılları giderek sıklaşan aralıklarla yaşanan kriz süreleri ile geçirmiştir. 10 yıl boyunca uygulamaya konan – 1994 5 Nisan kararları, 1998 İMF yakın izleme anlaşması gibi- kısmi istikrar programlarının kalıcı bir başarısı olmamıştır. 1998 Asya ve Rusya krizlerinden de olumsuz yönde etkilenen ekonomi, ağır bir daralma içine girmiş, ekonomik kriz 1998’in ikinci yarısında başlayarak derinleşmiştir.

             Tarımda Krizi Aşmak için Yapılan Uygulamalar

Krizi aşmak için çözüm olarak Aralık 1999 da 17.STAND-BY anlaşması yapılmıştır. Kamuoyuna “tarımsal reform ve tarımda yeninden planlanma programı” diye sunulan bu program pekte reform olamamıştır.

Çünkü bu programa göre mevcut destekleme politikaları ortadan kaldırılarak DGD(Doğrudan gelir desteği) sistemine geçilecek; bu sisteme tamamen geçilene kadar destekleme fiyatları, dünya piyasa fiyatlarına bağlı olarak belirlenecek; tarımsal ürün ithalatındaki gümrük tarife oranları azaltılacak; çiftçilere verilen kredi ve girdi sübvansiyonları aşama aşama kaldırılacak; tarımsal KİT ler ticarileştirilecek ve özelleştirilecek; tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin tüm öncelik hakları kaldırılacaktır.

           

Tarımsal Kitlere Özelleştirme

            1990’ların ilk yarısında ekonomik krizin derinleşmesine koşut olarak yoğunlaşan özelleştirme çabaları, bu taahhüt uyarınca ivme kazanmış, yerli ve yabancı tekellerce alınan YEMSAN, SEK, EBK, ORÜS ve TZDK gibi tarımsal KİT‘lerin ardından TÜGSAŞ, İGSAŞ, TİGEM, ZİRAAT BANKASI, TŞFAŞ, ÇAYKUR ve TEKEL tekelleştirmenin yeni hedeflerini oluşturmuşlardır.

3.      Bu Süreçte Üniversitelerin Durumu

Yaşanan bu süreçte tarımla ilgili birçok hayati kararlar alınmış ve uygulanmaya çalışılmıştır. Peki Eğitimini aldığımız ve toplum için en önemli konuların başında gelen tarımda alınan bu kararlarda üniversitelerin etkinliği nasıldır?. Maalesef geçmişten günümüze doğru giderek azalan bir etkinlik söz konusu. Bunun nedeni kapitalistleşen dünyada tarımın ticaretleşmesidir. Toplumun çıkarları yerine, kapitalist sistemde tekelleşen şirketlerin çıkarları maalesef bu kararların alınmasında etkili olmuştur. Bu yüzdende toplumun sesi olan üniversitelerin etkinliği azalmıştır. Biz ziraat fakültesi öğrencileri olarak, günümüzde yapılan tarımın bu noktaya ulaşana kadar geçtiği evreleri iyi bilmeliyiz.. Tarımla ilgili geçmişte alınan kararları, uygulanan politikaları ve sonuçlarını görmemiz gerekiyor. Tarımın geçmişini gelişim evrelerini bilirsek, bugün içinde bulunduğumuz sorunları daha iyi anlarız ve kavrarız. İyi çözümlediğimiz sorunların üstesinden gelmemiz tabiki de daha kolay olcaktır.

Üniversitenin misyonu, toplum için bilgi üretmek, toplumu bilinçlendirmektir. Üniversiteliler(bizler), halkı bilinçlendirecek aydın kişiler olmalıyız. Güncel konuları takip etmeli mesleğimizle, toplumumuzla ilgili alınan kararları aramızda tartışmalıyız. Akılcı ve toplum için yararlı fikirleri ancak bu şekilde ortaya atabiliriz ve alınan kararlardaki etkinliğimizi arttırabiliriz.

4.      Sonuç Olarak

            Günümüzde ekim alanları daralıyor, üretim ve istihdam düşüyor, dış ticaret açığı giderek artıyor, çiftçi yoksullaşıyor ve gelir dağılımı bozuluyor. Öncelik olarak yapılması gereken, tıkanan ve tasfiye edilen eski kurumların yerine, halkın demokratik ilişkiler ile ördüğü, üreticinin önceliklerini ve iradesini yansıtan kurumlar geçirilmelidir. Türkiye tarımının yaşadığı olumsuzluklardan kurtulabilmesi için, çok uluslu tarım-gıda şirketlerinin çıkarlarını esas alan, onların ihtiyaç ve yönelimlerine göre hazırlanan, sözde reform programlarını terk edip, kendi insanımızın ihtiyaçlarına ve ülkemizin özgül iklim ve toprak koşullarına göre oluşturulacak, üretim odaklı bir tarım programının hayata geçirilmesi gereklidir.  

Bizler çiftçinin, akademisyenlerin ve öğrencilerin içinde bulunduğu, birlikte bir çalışmayla yapılan tarımı istiyoruz.

Çünkü çiftçinin üretme halkın beslenme hakkı var.

13 Mart 2012 Salı

oyuncak dükkanı


Anne girmem bu oyuncak dükkanına

Orda toplar, tayyareler, tanklar var.

Seviyorum söğüt dalı atımı

Tekme atmaz, ısırmaz

Ben yaşamak istiyorum

Ağaç gibi sessiz sessiz ve rahat

Karınca kararınca değil,

serile serpile boylu boyumca.

Anne girmem bu oyuncak dükkanına

orda toplar, tayyareler, tanklar var.

Gül be toprak, gül yüzüne

Öp elini çiftçinin.

Gül be güneş saz benize

Gül de güller açılsın.

Kahvede kağıt açan avare

Şu duvarcı, arabacı, amele

Bel bağlamış yedi karış ömüre.

Biz de bakabilelim

Bir ışıklı pencereden

Bize de pay düşmeli

Şehirlerden, caddelerden, denizden.

İnsan insan paylaşalım

Yaşamayı, komşuluğu, dostluğu

Bağdaş kurup yan yana

Bir sahandan yiyelim

Dünyamızın sofrasında.

12 Mart 2012 Pazartesi

sehrin asi cocuklari

Adana Halkevi uyeleri Van`li depremzede cocuklarla bulustu.
Van`li cocuklar Adana Demir Spor`a selam gonderdi!