Ey güzel ülke, uzak ülkeEy bilmediğim ülkeNe kendi isteğimle geldim sanaNe de soylu bir atın sırtındaBeni bu yiğit delikanlıyıGençliğin ateşi sürükledi sanaBi de başımdaki şarap dumanları
yılın ilk günü. bilir misin bu şarkıyı? bazen ezginin günlüğü olmasaydı ne dinlerdik diye aklımdan geçirmeden edemiyorum:)
yılın ilk günü uzunca bir yolculukla geçti. mersin'den Antakya'ya araç bulamadığım için, Adana'dan bindim antakya arabasına.biraz yorgun eve geldim. bir kadeh ev yapımı şarap aldım elime ve bir defter ile kalem. yılın ilk notları...
tek bir soru var aklımda: neden?
kaç yıl olmuş hatırlamıyorum. aslına bakarsan uzun uzun düşündüğümde seninle ne kadar az zaman geçirdiğimizi fark ediyorum. bu kadar az zamanda, içimde dolu dolu hissettiğim bazı anlar var.neden o anlar unutulmuyor?neden onca geçen zaman, geçen insanlar ve değişen mekanların ardından aklım hep yerinde sayıyor?
bugün adana'ya indiğimde bilmem kaç yıl önce oturduğum, nargile barın arkasındaki evin olduğu sokaktan geçtim. hatırlar mısın bilmem, herşey tam da o evde başlamış ve bitmişti, hani amerikan mutfak olan.
sokakta ilerledikçe bomboş arsalar karşıladı beni. evi bulmaya çalıştım ama yerinde koca bir moloz yığını vardı.yıkılmış... o evi yıkmışlar... yıllara dayanmıyor mekanlar. geçip giden zamana bir tek insanlar direniyor.
yıkılan evlerin arasından geçtim. sokağın sonunda bir tek sigara yaktım ve anılarımı içime çektim. kentsel dönüşüme isyan ettim sonra. artık elimden bundan fazlası gelmiyor...
böyle oluyor işte. ne zaman sana yazmaya başlasam, seni ansam konu A iken Z oluyor. sözün sonu gelmiyor.
ama sonra hep soru geliyor aklıma.
Neden?
neden sen? cevabını veremediğim bu soru, kendimi yıkılmış bir ağaç gövdesi gibi hissettiriyor.
bir cevap verebilir misin?