Bu Blogda Ara

27 Mayıs 2013 Pazartesi

reyhanlı'yı unutma...

bahar geldi!
içlerimiz kıpır kıpır olacak...aşklar yaşatacak mevsim bize, bazen de geçmişi hatırlatacak bir deniz kenarında...
Bahar içimize dolacak... renkler gözlerimizi kamaştıracak.

bahar geldi!
şimdi daha çok döneceğiz kendimize. rengarenk elbiselerimiz olacak. yarı açık papuçlarımız. dokunduğumuz her şey bir kelebek olacak. uçacak gökyüzüne, masmavi bir özgürlüğe...

bahar geldi!
aldanma!
değişmeyecek reyhanlı'da ki gençlerin hisleri. dönmeyecek bakışları o güzel mutlu günlere, sen bahara aldandıkça...

çok sert ve alışılmış bir slogan olarak kalacak senin için de reyhanlıyı unutma!
ama sen her söylediğinde, "bahar" olacak reyhanlıya...

savaş devam ediyor.
16. gün. bir bahar ayında; savaş var, bu barış ve kardeşlik kentinde...
16 gün oldu.
burada artık insanlar mezhepleriyle tanıtıyor kendini.kapama gözlerini, kulaklarını kapama...
burada insanların isimleri kayboluyor.
alışıyorsun, alışıyoruz...
bir şehrin havasında karalar var...
görmüyorsun!

22 Mayıs 2013 Çarşamba

canlar çalınıyor!

bugün on birinci gün. üstü tamamen kapatıldı. insanlar çoktan unuttu. Türkiye'nin gündemini yalnızca bir gün işgal etti. şimdi herkes günlük yaşantısına döndü.
ne yazık ki hissedilmiyor. ne yazık ki canlı tutamıyoruz insanların hafızalarında reyhanlı' yı.
"çanlar kimin çalıyor"
bugün oğulcanın babası öyle bir kitap verdi ki elimize...sözün sonuydu işte. oğulcan hatay halkevi kütüphanesinden almış hemingway'in bu kitabını. babası uzatıyor elime, ödünçtü size iade edelim diye. kapağı açıyorum "barış ve kardeşlik için liseli genç umut" yazıyor.
insanın içine dokunuyor. ağır geliyor. barış ve kardeşlik yazıyor!

nasıl anlatsak ne yapsak yetersiz kalıyoruz. bugün oğulcanın babasının söyledikleri çıkmayacak aklımdan. ben şanslıyım diyor oğlunun cesedini tek parça bulabildiği için o enkazdan. çoğu kül olmuş cenazeler kaldırıldı çünkü. kopmuş bacaklar, kollar, kafalar arasında aradı insanlar yakınlarını.

mide bulandırmak, acıtmak, vicdan yapmak için yazmıyorum.
burada bir savaş var...
duyuyor musunuz!
geride kalanların gözlerinde tek bir görüntü var. "et parçaları"
şimdi nasıl verilecek bunun hesabı. bilmem kaç kişi hapse atılsın, bilmem kim şunu desin, bu olsun...
burada savaş var!
yeni bombalar patlayacak belki. belki bu bir ilk adımdı...
burada savaş var!
yüzünüzü dönün buraya.

savaş çığırtkanlarının yüzüne tokat gibi çarpsın oğulcanın kitabı:
"Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse deniz, küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor."

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Reyhanlı Travması


Reyhanlı da katliam yapıldı. İki gün geçti üzerinden. Sosyal medya sitelerinde paylaşıldı görüntüleri. Onlarca ceset taşıdı reyhanlı halkı, sağlık çalışanları. Yüzlerce yaralının feryadı doldurdu kulaklarımızı.

Sonra birden bir yayın yasağı geldi. Haberi yapanlar gözaltına alındı. Kocaman laflar ediliyor hükümet tarafından peki ya geride kalanlar!

Olay anında orada olan yüzlerce çocuğun gözüne uyku girmiyor. Aileler çocuklarının ellerini bırakmıyor, yanı başından ayırmıyor. Reyhanlı sokaklarında iş makineleri “temizlik” yapıyor.

Ogün orada olan ve “şans eseri” patlamadan sağ çıkan çocukların gözlerinde korku hâkim şimdi.

Cumartesi günü ailesiyle birlikte, ikinci patlamanın yaşandığı yerde, işyerlerini açmaya giden 18 yaşında bir öğrenci bugün Hatay da bizleri buldu.

Yanımıza geldiğinde göz temasından kaçınıyordu. Sesi zor çıkıyordu. Bir iki kelime yetiyordu, gözyaşlarının damla damla belirmesine. Yine de tutuyordu kendini. Ve yardım istiyordu, psikolojik destek almak istiyordu. Çünkü üç gündür ışıklarını kapatmadan oturuyordu evinde. Kalabalığa karışmaktan kaçıyordu. Korno sesinden bile rahatsız oluyordu.

O nun hikâyesi biraz vicdan muhasebesi yaptırıyor dinleyene. Can sıkıyor. Yinede anlatmak istiyor. Hatta “yazın bu anlattıklarımı” diyor. “orada yalnızca insanlar öldürülmedi, oradaki insanların bundan sonra ki yaşamlarını da çaldılar…”

Reyhanlı’lı 18 yaşında bir öğrenci. Tanık olduğu şeyler kuşkusuz bir ömür aklında kalacak. Belki bundan sonra daha içine kapanık olacak, sokağa çıkmaktan korkacak. Ve hayatı boyunca bir şeyleri kaybetme korkusuyla yaşayacak!

Dükkânda annemle birlikteydim diye başlıyor yaşadıklarını anlatmaya. “Bizim iş yerimiz PTT binasının yanında (ikinci patlamanın olduğu yer) birden çok güçlü bir ses geldi diyor. Ve gökyüzü sarıya boyandı. Koşarak geldi babam “belediye binasını bombaladılar, ben yardıma gidiyorum sizde eve geçin” dedi. Çok telaşlıydı. Çıktık hep birlikte. Sokaklar insan doluydu, herkes patlamanın olduğu yere doğru yardıma koşuyordu. Kolu bacağı olmayan ya da vücudu kanlar içinde olan yaralılar vardı her yerde. Beş dakika geçmedi ikinci bir ses geldi. Bu kez her yer kapkara…

Annem üstüme kapanıp yere yatırdı beni, camlar patlıyordu… Evler yıkılıyordu… Beton bloklar bir bir yıkılıyordu, insanlar altında kalıyordu… Oradan uzaklaşmaya çalışırken cesetlerin ya da yaralı insanların üstüne basa basa geçmek zorunda kaldık. Babam bize doğru koşarken yaralı bir kızın üstüne basmış, kız gözlerini açıp “beni kurtar” demiş… Herkes panik halinde ve sokaktaydı. İnsanlar kime yardım edeceğini bilemiyordu.

İlçeden dışarı çıkmaya çalışan araçlar gidemiyordu çünkü öyle akıllıca yapılmış bir katliam ki bu o alandan çıkış yapılabilecek iki yolun kesiştiği yerde patlatıldı bombalar. İşte bu yüzden onların amacı direkt can almaktı, işte bu yüzden bu bir katliamdır.”

O anlatırken yüzünde tek bir şey görüyorsunuz o da bu genç kadının hala o anda yaşadığı.
Sonra işte diyor “bir çok akrabam öldü. Çoğu yaralı. Biz şans eseri kurtulduk. Hala enkazdan çıkartılamayan cesetler var. Hala kimliği tespit edilemeyen cesetler. Yıkılmış evler, işyerleri, arabalar var kullanılmaz halde olan.

Bakıyorum televizyonlara açıklamalar yapıyorlar. Ölü sayısı şu kadar, bu kadar hasar var. Başımız sağ olsun, geçmiş olsun vs diye. Hükümet konuşuyor, bakanlar geliyor… Herkes kimin yaptığı bulundu diyor. Neyden bahsediyorlar, dün Reyhalı da halkı katlettiniz. Bu tarz eylemlerin yapılacağı bilgisi gelmiş güvenlik güçlerinize. Tam iki ay önce.

Gerekli önlemleri almadınız, gözünüzü kulağınızı kapattınız. Kimin yaptığını biz açıklayalım size! Duymak ister misiniz?  Siz yaptınız…

18 yaşındayım. Üniversiteye giriş sınavına gireceğim iki ay sonra. Hangi psikoloji ile!
Ben artık uyuyamıyorum bile. Tek bir şey var içimde o da korku.

Ogün açık öğretim sınavları vardı. Dershanelerde seviye tespit sınavları vardı. Reyhanlı merkezi gençlerle ve çocuklarla doluydu. O gün orada sadece insanları öldürmediniz o gün orada gençlerin ve çocukların geleceğini de çaldınız...”

Onun anlattıkları üzerine çokta laf etme gereği kalmıyor. Reyhanlı patlaması kuşkusuz bir travma yarattı ama artık bu gençlerin çok iyi bildiği bir gerçekte var o da AKP’nin yalan söylediği. O katliamın herkesten ve her şeyden önce tek sorumlusunun AKP olduğu…

            

Antakya ayakta: Gün, AKP’den hesap sorma günüdür!

Evet Hatay kan kokuyor! Hatay’ın kan kokmasının sebebi bugün için Reyhanlı’da yaşanan patlamalardır.


Hatay’da yaşıyorum ve diyorum ki, televizyonlarınızı kapatın! Yalan söylüyorlar… Yaşamını yitirenlerin sayısı 2 haneli değil. Ne yazık ki değil. Burada savaş çığırtkanlığı yapıp rakamları şişirmiyorum. Sadece gerçek bu. Kan kokuyor diyorum Reyhanlı! Bir dershanenin çıkışına denk geldi olay. Ölenlerin çoğunun çocuk olduğunu söylemiyorlar. Tanınanamayan cesetleri saymıyorlar… Sadece sayılarla ilgileniyorlar çünkü!

Kim mi yaptı? Çok önemi yok buradaki insan için! Ama sebebini biliriz. Sebebi AKP dir…

Önce sınır diye bir şey yoktu. Sınır yeri dev bir pazardı. Sivil bir insan olarak orada geçip dolaşıyordum. Tamamen ÖSO’ nun (Özgür Suriye Ordusu) elinde oralar. Araba patladı, sonra sınır çizildi…

Şimdi de Reyhanlı kent merkezi…

Olanların Esad’la alakası yok. Cihatçı, El Nusracı çeteler yaptılar. Daha bir hafta önce Alevi din adamının evi basıldı, “seni yakacağız” diye not bırakıldı… Ondan hemen önce iki Hıristiyan din adamı kaçırıldı… Ardından Erdoğan açıklama yaptı, ABD karadan harekat başlatırsa destekleriz diye… Daha ne olabilir…

Savaş karşıtı yürüyüşlere mitinglere müdahale edildi. Mitinglerde konuşmacı olan sendika başkanları, demokratik kitle örgütü temsilcilerine, mitinge katılan halka soruşturma açıldı…

Ama ana akım medya bütün bunları altyazıdan bile vermedi…

Akil sakil adamlarla oyalandı… Gözünü kapadı…

O kopmuş bacakları, doktorların bir yapboz yapar gibi hastahanede uğraşılarını görmediniz! Kimse bilemez! Bilemez ve anlayamaz!

“Bir Türk dünyaya bedel”di hani?

46 Reyhanlılı ölü, 3 Bostonlu etmiyor… 1 ay Boston’dan bahseden ana akım medya, Reyhanlı katliamını surviver programının altına, altyazıdan geçiyor!

Vicdanınız, insanlığınız, günahınız, sevabınız, yasanız, yasağınız(!) yürütmeniz işte bu!

Bebek ölümlerinin arasına, reklamlar giriyor!

Sizin adeletiniz, sizin oyununuz buysa, biz bu oyunu bozarız!..

Madem koruyamadınız, biz koruyacağız!

Sokak da bizim! Mahalle de bizim! Reyhanlı da bizim!

Siz kim oluyorsunuz!

Artık sabrımız kalmadı! Artık yeter!

Bugün saat 16.00’da Armutlu semt pazarında 10 bini aşkın Antakyalı buluştu. Bugün Antakya’dan tek ses yükseldi: Tayyip, Davutoğlu, Vali istifa!

“ÖSO mu, Esad mı, El Muhaberat mı” tartışmasından önce gerçek işbirlikçiden; önce AKP’den hesap sorma günüdür!

Gün, AKP’den hesap sorma günüdür!

Duygu Şahlar

Şu an için 46…

Amasız fakatsız Reyhanlı’daki ve Suriye’deki saldırıların baş nedeni AKP politikalarıdır. Önünde arkasında başka bir şey aramaya gerek yoktur


46 nedir? Otobüs koltuk sayısı ya da evimizin adresindeki sokak numarası mıdır 46? Durakta otobüs beklerken ki sayımız mı? Ya da ikiye kalansız bölünen iki haneli bir sayı mı? Ne dir 46?

Reyhanlı’nın rakımı olabilir mi 46? Acımızın ya da öfkemizin açık kodu?

Bütün hükümet yetkilileri Reyhanlı saldırısında hiç sorumlulukları yokmuş gibi açıklamada bulunup itidal çağrıları yapıyor.

Olayla ilgili gözaltıların olduğunu, gerekli işlemlerin yapılacağını, ‘sabrımızın’ test edilmemesi gerektiği belirtiyorlar. Her tarafı tehdit eden konuşmalar yapılıyor, “gereken yapılacaktır” diye. (Gereken her neyse?) 46 yoksa tehdit sayısı mı ?

Reyhanlı’da hayatını kaybeden 46 yurttaşımız, 46 umut, 46 yaşam, 46 sevgi, 46 hüzün, 46 hayat nasıl anlatılır, nasıl yaşanır? Ölen insanlarımız, istatiksel veri değildir. Acımız ve öfkemiz sayıyla ifade edilemez ki …

Kriminal incelemede bulunan Ufuk Uras hemen failleri bulmuş, patlamadan dakikalar sonra. “Esad’ın bu işi yaptığını” kamuoyu ile paylaştı.

Hiç ummadığımız yerden, birlik mesajı verip hükümetin yanında olmamızı ifade edenler oldu. Soruşturmanın sonucunu beklememizi de ayrıca hatırlattılar.

Sahi Roboski raporu ne olmuştu hatırlayanımız var mı?

Amasız fakatsız Reyhanlı’daki ve Suriye’deki saldırıların baş nedeni AKP politikalarıdır. Önünde arkasında başka bir şey aramaya gerek yoktur.

Sonuç acı ama gerçektir:

Şu an için 46….

Defnedecemiz 46 can, soracağımız 1 hesap ve bu kan denizinin ufkunda yapacağımız 1 devrim var.

Serhad Savaş

9 Mayıs 2013 Perşembe

Musa Dağı'na...


Şehirden musa dağına uzanan patika yollar var. Arada iç geçirerek ve orada olabilmenin hayalini kurarak seyir ediyorum. Uzadıkça uzuyor yol. Kıvrımları derin, çıkmadan bilemediğin, yürümeden yol olmayan türden.
Sonra şehirden uğultular yükseliyor. Sesleri bir birine karışıyor sokakların. Kalabalığın gürültüsü kullarımı tırmalıyor. Uzaklaştıkça yoldan, kabulde görmeme başlıyor sanki. Sanki bir olmuş bütün o antik kent üstüme doğru koşuyor.
Musa dağına uzanan yolun orta yerinde dönüp yüzümü şehre, kucak açıyorum. Kollarımın arasına doluştukça insancıklar, hayvanlar, ağaçlar, doluştukça kucağıma sevgililer, nefretler, gülüşler, bekleyenler kollarım uzuyor. Sımsıkı sarılıyorum. Yükümü arttırıp daha da inatla koşuyorum zirveye doğru .
Çok ağır geliyor. Yarısı düşüyor kollarımın arasından. Herbirine ses ediyorum. -yalnız başına katlanamaz insan bu yüke- sarılın birbirinize diye. Sonra bir sarmaşık oluveriyoruz, kenetleniyoruz. Acılar, sevinçler, geride kalanlar, yeni gelenler, karışıveriyoruz birbirimize…
Musa dağına uzanan patika yolun kıvrımları artıyor. Yol yürüdükçe zorlaşıyor! Bazımız asiye düşüyoruz sel olup karışıyoruz doğaya… Bazımız olduğu yerde tohum olup toprağa karışıyor, bazımız yolu inançla yürüyor…
Musa dağına uzanan patika yolda hayatla karşılaşıyorum. Kimin burada öleceği ya da kimin o akdenize uzanan yamaçtan ineceğini bilmeden bir seyri daha gerimde bırakıyorum.

9.5.2013
Antakya