Bu Blogda Ara

12 Kasım 2013 Salı

Ve Sonra Yeniden Tazelendi Bellekler...

Ahh Antakya! İstanbul’a yazılırdı hani bütün şiirler, şarkılar... 
Ahh sana yazılmalıydı oysa.11 Mayıs’tan bu yana... Tek bir gün boş kaldı mı ki sokağın?

Katledildin; sel olup aktın, katledildin; gözyaşlarında boğdun... Tutuklandın, yasaklandın, soruşturuldun!

Baş kaldırının adı oldun! 
Ahh sana yazılmalıydı şiirler!



Oğulcan! Reyhanlı da... 
Biliyoruz katillerini...
Elinde taşıdığın dergi gibiydin, bir "genç umut" dun... Hayallerinle bırakıp gittin.
Yazdık olmadı Oğulcan, çizdik olmadı, kaydettik izlettik, resmettik gösterdik olmadı... 
Milyonlarca insandık. Sokakları doldurduk. Şimdi bir bir eksiliyor gibiyiz.

Ahmet! Armutlu da...
Nasıl da gülerek gelmiştin, bir düğünden çıkıp yoldaşlarının yanına...
“Ehlen canım bensiz olur mu?”
"Çapul tv oleyy" seslerini duyuyorum..
"Onlar çapulcu diyor biz isyan..." yankılanıyor şimdi hala Armutlu da! Her pazartesi senin yanı başında. 

Nasıl oldu Ahmet’im, nasıl da ansızın gidiverdin aramızdan!
Bugün 63. gün. Buzdolabının üzerinde ki fotoğraflarına bakıp bakıp duruyorum. 
Nasıl inanılır! Bana anlat nasıl alışılır!

Bizi, hikâyelerle büyüttüler be Ahmet. "80’lerde kaç arkadaşımızı yitirdik işkencelerde, faili meçhul cinayetlerde " diye başlayan hikâyelerle... 
Şimdi bizimde öykülerimizi yazdılar. İstediler ve yaptılar. Biz mi anlatacağız şimdi:

"Bir öğle vakti, ambulans sirenleriyle irkildik. Reyhanlı’dan Antakya’ya gelen peş peşe ambulanslar... Sonra devlet hastanesinin dolan servisleri. İnsan çığlıkları, kaybolan cesetler, teşhisi yapılamayan bedenler, ağlayan anneler... Foto muhabirler! Sonra...
Sonrası işte Antakya dan yükselen çığlığın, kesilen “üç beş ağacın” isyanıyla buluşması... 

Sonra güzel deneyimler. Küçük komünler! Geceleri içilen nargileler… Derin sohbetler. Ve dostluklar sonra...
Sonra bir gün ODTÜ lü gençler. Tuzluçayır halkı...
Tüm Türkiye Reyhanlı- Antakya olmuştu da şimdi de sıra Antakya da. Selamımız vardı onurlu insanlara!
Bir pazartesi günüydü, çıktık sokaklara...
Abdullah’ımızın aramızdan alındığı gündü. Sonra...
Sonrası kızılca kıyamet... Gaz bombaları, plastik mermileri vs... İçimizde ki ateşi taşıdık barikatlara!
Uzun sürdü, ürkütücüydü...
Ardı ardına mahallemize giren akrepler! Sonra bir haber...
Hastanedesin..."

-nasıl gittin ahh nasıl!
O güzel çocuk, o atik çocuk, o cesur, korkusuz çocuk...-

"sonra yine devlet hastanesi... Yine feryatlar, gaz bombaları, çığlıklar..."
İnanılır mı aramızdan ayrıldığına?
Senin gibi direngen...
Nasılda çabucak bıraktın kendini?

Ahh Antakya şiirler yazılmalı ya sana...
Öyle büyük ve taze ki acımız...
Yazdıkça yazacak olmak dan korkuyoruz!

Özge
12.11.13

Antakya