Bu Blogda Ara

12 Aralık 2017 Salı

Vakit Kısa!

Yalnızlığımızı hatırlamak da, eski sevgiliyi unutmak gibi uzun sürüyor.
....

Tamda böyle bir aralık da buluştuk onunla; 
Çünkü ikimizinde en iyi bildiği şey; "bir insanı en çok aynı yaraya sahip olanların anladığı" idi!
Ortak acıların birleştirici gücü vardı; saramasa da iyileştirmeye çalışırdı!
....
Yalnızlık, hatırlamak, unutmak, ortak acılar, ortak yaşamlar...
İyileşmeye başlayınca vakit hep kısa kalıyor!

5 Aralık 2017 Salı

Seç'im

“Herkesin senin hakkında bir fikri var. 
Tanımları, sıfatları, sözcükleri. 
Nasıl birisin, ne istiyorsun, neleri seversin, hayallerin nerede başlıyor, nerede bitiyor? 
Sen; birinin aşkısın, annenin kızı, babanın oğlu, başarılı, ezik, yetenekli, sünepe, güzel, çalışkan, merhametli, acımasız, kıskanç ya da sinsi...
Başkalarının senin hakkında söylediklerini kendi gerçeğin sanabilirsin. Başkalarının hayallerini kendi hayallerin sandığın gibi. 
Gerçekte ne olduğunu sadece bir şekilde anlarsın: Seçim yapmak zorunda kaldığında..."

20 Kasım 2017 Pazartesi

Yaş'ımı Yağmurdan Aldım

Yağmur yağıyor! Bu sene Antakya'ya kış geç kaldı... Yağmur öyle güzel yağıyor ki! yeryüzü nasıl arınıyorsa bende öyle arınıyorum!

Gidenler oldu bu kış yine. Nefret söylemlerini üzerimde bırakarak... Bu kez biraz keskin oldu ama. Biraz ağır oldu... Toparlamam vakit alıyor!

Yağmur yağıyor! Şehir kışa hazırlanıyor. İnsanlar evlerine kapanmaya, Hayvanlar kuytulara saklanmaya, Bitkiler dinlenmeye çekiliyor... Ben harekete geçiyorum. Biraz karmaşık çokça yorucu oldu... Ama geçiyor. Her ayrılık acısı gibi!

Şaşırtıcı bir tesadüf bu benim için...

Kaybettiklerimi düşünmekten elimde olanlara odaklanamıyorum. Adamın yazdıkları, kadının alaycı cevapları ne gözlerimin önünden ne de zihnimden gitmiyor... Diğer adamın sözleri kulaklarımı patlatıyor. Diğerinin öylece çekip gitmesi, öbür kadının ses vermemesi... Diğer bir kaç kadının hiç görmemesi! içim burkuluyor. 7 gün çalışıyorum haftada. İşlerde yoğun oysa... Neyse...

Yağmur yağıyor işte. Eve garip bir huzurla geldim. Aylardır dokunmadığım bulaşıkları yıkadım önce. Yatak odasının kapısına kadar yetişen kirli çamaşırları toparladım. Yatağın çarşafını değiştirdim. İlaç kutularını çöpe bıraktım. Kalbimi elime aldım...

Sonra ki gün 30. yaş günüm. Sessizce kaybolmak istesem de yeryüzünden, bu, kendime verdiğim bir şans daha olsun... Yağmurdan ödünç aldığım!

18 Kasım 2017 Cumartesi

17 Ekim 2017 Salı

Varlık ve Hiçlik

Kullanmaya ilişkin davranışların hiçbiri kendine mal etme zevkini gerçek anlamda vermez; kendine mal edici daha başka davranışlara gönderir ve bunların her biri yalnızca büyüleyici bir değere sahiptir.
Bir bisiklete sahip olmak, önce ona bakabilmektir, sonra ona dokunabilmektir. Ama dokunmanın kendisi de yetersiz görünür; gerekli olan, gezmek için bisiklete binebilmektir. Ne var ki bu nedensiz gezinti bile yetersizdir; bisikleti uzun mesafeleri kat edebilmek için kullanmak gerekir. Ve bu da bizi daha uzun, daha eksiksiz kullanımlara, Fransa içinde uzun yolculuklara gönderir. Ne var ki bu yolculuklar da bin türlü kendine mal edici tutum ve davranış halinde ayrışacak ve her biri ötekilere gönderecektir. 
Sonuçta, öngörülebileceği üzere, bisikletin bana ait olması için gereken parasal karşılığı ödemem yettiği hâlde, bu sahiplenmeyi gerçekleştirmek için bütün yaşamım gerekecektir; nesneyi elde ederken hissettiğim şey de aslında budur: sahiplenme ölümün hep tamamlanmamış kıldığı bir girişimdir.

14 Ekim 2017 Cumartesi

Yazdıklarından Fazlası Değilsin!


Günler oldu…

Bazen klavye başında, bazen defter sayfalarında… Tuşlara basmaya, kalemi oynatmaya çekiniyorum. Yazmak beni artık zorluyor. Ellerim titriyor. Kalbim boğazımda atmaya başlıyor. Hızlı hızlı basıyorum tuşlara. İçimden geçenlere yetişemeyecekmişim gibi ya da bir an evvel bitsin ve kurtulayım der gibi…

Oysa yazarak var olmaya çalıştım yıllarca. Aklımdan, kalbimden geçirdiğim ne varsa… Güzelliklere, çirkinliklere, iyiliğe ve kötülüğe dair. Bazen bir kelime, bazen sayfalarca! Yazmak benim için iyimi kötü müydü bilmiyorum. Ama şimdi durduğum yerden bakınca; hayal kurmayı öğrenmişim yazarak… Terk ettiğim yalnızca yazma alışkanlığı değil de hayallerimmiş de!

Şuan ın bir eşik olduğu bilinciyle, sandalyede bir geriye çekiliyorum, bir ileriye gidiyorum. Parmaklarım bir birine dolanıyor. Yanlış harflere dokunup duruyorum. Silip silip yeniden yazıyorum!

Yıllar geçmiş. Fiziksel ve zihinsel değişimlerim olmuş. Sayfalar bomboş! Hafızam artık eskisinden daha yetersiz. Ne yaşadım, kimlerle yaşadım hatırlamıyorum.  Eski defterlerimi kurcaladım. Sayfalar dolusu… İnsanın geçmişinden bugüne yazdıkları kalıyor ancak!

İçim burkuluyor. 25 yaşımdan bugünüme geçen zaman yok gibi. Sözcüklerimin tükenmesiyle, anılarımda yok olmuş hayallerimde. Anlıyorum ki “yazma”ya değil kendine oluyormuş insanın küskünlüğü.

Ve en fazla ne olabilir ki insanı kendine küstüren!


Yazmaya çalıştıkça bugün, bir kuşun kanat seslerini duyuyorum; parmak aralarımdan kalbime doğru yol alan! Yazmalı o zaman. Çünkü yazdıklarından fazlası değildir insan.