Kullanmaya ilişkin davranışların hiçbiri kendine mal etme zevkini gerçek anlamda vermez; kendine mal edici daha başka davranışlara gönderir ve bunların her biri yalnızca büyüleyici bir değere sahiptir.
Bir bisiklete sahip olmak, önce ona bakabilmektir, sonra ona dokunabilmektir. Ama dokunmanın kendisi de yetersiz görünür; gerekli olan, gezmek için bisiklete binebilmektir. Ne var ki bu nedensiz gezinti bile yetersizdir; bisikleti uzun mesafeleri kat edebilmek için kullanmak gerekir. Ve bu da bizi daha uzun, daha eksiksiz kullanımlara, Fransa içinde uzun yolculuklara gönderir. Ne var ki bu yolculuklar da bin türlü kendine mal edici tutum ve davranış halinde ayrışacak ve her biri ötekilere gönderecektir.
Sonuçta, öngörülebileceği üzere, bisikletin bana ait olması için gereken parasal karşılığı ödemem yettiği hâlde, bu sahiplenmeyi gerçekleştirmek için bütün yaşamım gerekecektir; nesneyi elde ederken hissettiğim şey de aslında budur: sahiplenme ölümün hep tamamlanmamış kıldığı bir girişimdir.
