Hani o en eskiden kalma masalları anlattın mı başucumda bilmiyorum.
Koca bir leğenin içinde, kıvılcımlarını delice saçan odunlarıyla yanan sobanın yanıbaşında, küçücük bir banyoda, küçük kirli kulaklı kuzuları;kurtların nasıl kaptığını fısıldardın kulağıma ya, işte ondan gayrısını anımsayamıyorum...
Kulaklarım temiz olsada, kaç kurda yem olduğumun heabını tutamıyorum.
Bir gece yarısı tavana dikiliveriyor gözlerim.
İtiraf etmek hiç kolay değil inan, karanlıktan korkuyorum!
Karanlıkta yüzünü göremiyorum.
Üzerine insan gövdesi giysiler giymiş canlılarla bilemezsin nelerin hesabını tutuyorum.
Bizi birbirimize bu kadar yabancılaştıran şeyleri sorgulamaya koyuluyorum.
Ve o canlıların pinekleyen düşünceleri arasında memik dokuyorum.
Kocaman bir tahta tezgah geliyor aklıma. Karlı bir evin balkonunda kurulmuş. Rengarenk simlerle makaralarda... Yanı başında yüreği ağ tutmuş babamda...
Yüzündeki acı dolu tebessüme inat, umudu aşılayan gözlerinle, gelecekten bir parça bir parça mavilik alıyorum. Ellerine uzatıyorum.
Anne,cehemnemin tasvirini boyamaya başladın bile...
Uzun Zaman Önce... Kimse Tarlaları Sabanla Deşmezdi. Toprağı Sınırlara Bölmezdi Hiç Kimse ve Suları Kürekle Yarmazdı. Kıyı Dünyanın Sonuydu. Ah Doğuştan Zeki İnsan,Buluşlarının Kurbanı! Öyle Korkunç ki Yaratıcılığın, Ne İşe Yarar Şehirleri Çevreleyen Şu Yüksek Duvarlar... Ve Niye Savaşmak İçin Silahlar?
Bu Blogda Ara
25 Haziran 2009 Perşembe
9 Haziran 2009 Salı
Son…
Giden geceler, şimdi; aynada kendini gizleyen bir fahişenin beyaz saçlarında büyütüyor ertelenmiş korkularını.
Gece fahişeye ramak kalıyor.
Unutulmuş bir pazar oluyor insan.
Ve inşa ediyor kendini,
Ruhundan biri çalınana dek…
Kemanın imgesiz tınısı tanrının ölüm senfonisini çalıyor,
Ve müziğin tanrıçası fülüt çalan bir askeri lanetliyor.
Bitişik yazılmış harflerden buluyorlar adını,
Sonunda adım oluyor, adından yalıtılmış iki kelime.
Çıktığın bütün pencerelere dokunuyor sabah.
İzinden bir reyhan kokusu bulunuyor.
Ağladığın mendillerden bir kadın yaratıyor ellerin.
Ölümden anladığın, doğurmak oluyor kendini, bir insandan.
Rüya taşıyor, uyuyan ceninler.
Aynada unuttuğun ellerinde bulunuyor,
Unutulduğun geceler…
Gece fahişeye ramak kalıyor.
Unutulmuş bir pazar oluyor insan.
Ve inşa ediyor kendini,
Ruhundan biri çalınana dek…
Kemanın imgesiz tınısı tanrının ölüm senfonisini çalıyor,
Ve müziğin tanrıçası fülüt çalan bir askeri lanetliyor.
Bitişik yazılmış harflerden buluyorlar adını,
Sonunda adım oluyor, adından yalıtılmış iki kelime.
Çıktığın bütün pencerelere dokunuyor sabah.
İzinden bir reyhan kokusu bulunuyor.
Ağladığın mendillerden bir kadın yaratıyor ellerin.
Ölümden anladığın, doğurmak oluyor kendini, bir insandan.
Rüya taşıyor, uyuyan ceninler.
Aynada unuttuğun ellerinde bulunuyor,
Unutulduğun geceler…
4 Haziran 2009 Perşembe
Kaydol:
Yorumlar (Atom)