Bu Blogda Ara

31 Mart 2011 Perşembe

30.03.2011

Ellerinde umudu tutan çocuklar ağlıyorlar...

39 yıl önceydi, bugündü, ON'lar daha güzel, insanca bir yaşam için verdikleri mücadelede yoldaşlarını esir alanlara karşı kızılderede, eski bir eve sığınmıştı.
Kışdı. Yeşile dair bir tek şey yoktu köyde. Elleri silahlı, zor aygıtlarını yığmadan devlet köye...

Öyle bir yeşile büründü ki bir anda... Her yer yer şey yemyeşil! Hani baksan gökyüzünden ayıramazsın çimenlerle askerleri... Ama verir mi bir ağacın yeşilinin hissini?

Teslim olmadılar, üzerlerine gelen kurşunlara inat son ana kadar tek bir mermi dahi kullanmadılar. Marttı. Soğuktu. Belki içlerinden birine gelen kurşunla ısındılar. Ozaman işte silahlarına sarıldılar.

On kişilerdi. Her biri teker teker düşüyordu. “Tek yol devrim” diye bir ses duyuldu dışarıya. “Tek yol devrim”… Ve son adamda düştü. Mahir çayan… Yeşil kendini kırmızıya bıraktı. Şimdi heryer kıpkırmızı…

39 yıl önceydi. Bugün hala onların nefesini içine almış yeni, taze zihinler var. Kanlarıyla sulanan yollardan geçen. Dün yitirdiklerini, ON’ları andılar. Türküleriyle, şiirleriyle ve inançlarıyla… Son ana kadar gülüyorlardı. Neticede verdikleri mücadelede daha yitirecekleri çok yoldaşları vardı. Duygusal olmak onların işi değildi. Bilinç, bu mücadelenin ana damarıydı…

Bir liseli kız öğrenci çıktı kürsüye. Abileri, canları, yoldaşları için bir şiir okumak üzere ve gözyaşlarını tutamadı. Kızıyordu kendine, dudağını bükmesinden belli. Kızıyordu katillere, yumruğunu sıkmasından belli. Oturdu yerine…

Derin bir sessizlik…

Ağlama küçük kız. Var mıdır yeryüzünde acısız bir aşk, hüzünsüz bir hayat? Batan bir dünya bu. Kirlendikçe batan bir dünya bu. Ölülerin sesleri ağır. Ardıç kuşunu bastıracak kadar. Sessiz ve derinden. Sessiz ve kimsesiz. Kör bir öfke. Hala sürüyor kavga. Hala ölüyor genç kızlar, erkekler, kadınlar, yaşlılar, Hrant’lar ve çocuklar. Barış için açılan çadırlara hala saldırıyorlar. Ana dilini konuşmak isteyenler ötekileştiriliyorlar. Hala dağlarda ölü bedenleri kayboluyor insanların. Adını bile bilmediğimiz yitirdiğimiz milyonları anıyoruz on’ların vesilesiyle.

Ağlama güzel kız. Yaşıtların okul koridorlarında aşk oyunları oynuyorlar. Yaşıtların türkülerden yoksun büyüyorlar. İfadesizler.

Ağla güzel insan. Anneni tutmuşsun bak kolundan ve küçük kardeşlerini. Devrimcileri anıyorsun, seni izliyorlar. Kaçımız yapabiliyoruz bunu.

Sen ağla, duygulanman inancındandır. Sen ağla, gözyaşlarını o güzel bilincin siler elbet.

Ve biz susalım. Yalnızlıklarımıza gömüldüğümüz için. Büyüdükçe kirlettiğimiz için dünyayı. Sizlere umud etmenin güzelliğini, düşlerin yeşilini ve kırmızısını anlatamadığımız için.

Ve biz utanalım kendizmizden. Bilinçsiz akan göz yaşlarımız için…

Hiç yorum yok: