Diyeceksin şehirlerin gözü kördür, diyeceksin
yalnızlığın yurdudur, kitlelerin artığı şehir...
Yenidir şehir. Eskidir.
Lekedir bıraktığın tarihin içinde. Bir saat
kulesi, bir özgürlük anıtı ya da bir savaş abidesi. Ezandır, çandır.
Kalabalığın içinde yapayalnız yaşayandır.
Diyeceksin şehirlerin kulakları duymaz. Nasır
tutmuştur dokuları. Ne kendini yakanı tanır ne de içinde yapayalnız yaşayanı.
Yine de gideceksin.
Bileceksin şiirdir şehir. Yağmurlu bir güne
yazılan. Göreceksin bunu buğulu camından. Yazacaksın yine titrek kaleminle.
"şehirlerde yaşanmaz diye."
Şehir: is, pas, toz, kir... Şehir
kirlenmektir.
Şehir: ip, tel, demir, duvar... Şehir esir
olmaktır. Bir ayinin içinde kurumak, solmak...
Ürkek kalemin elinde, uygarlığın kalbinde
birikeceksin bir kent merkezinde!
Yollar çağıracak seni. Asfaltı terk eden köpüklü sular.
Yağmurlu fırtınalar. Yıldırımlar kopacak göğsünde, baykuşlar çıkacak önüne. Kâhinler
açacak gözünde. "git" diyecekler. "durma git"... Ve sen bir
şehirden gideceksin!
Düşeceksin içine. Yolun uzun. Bakımsız caddeler
göreceksin. Karanlık ormanlar... Dalıp gideceksin. Düşüneceksin! Seni bekleyen
yine bir kalabalık değil midir? Duvarların içinde, dokulara sarılmış, kör,
sağır dilsiz yeni bir şehir...
Bir kuşluk vakti bomboş sokaklar.
Diyeceksin şehirlerin sesi yoktur. Diyeceksin
yalnızlığın yurdudur.
Bir kalemin var senin, çekingen ellerinle
gizlediğin. Yazacaksın:
Şiirdir şehir, gelmektir, gitmektir, gülmek ve
ağlamak. Susmak, bağırmak.
Tarihindir minicik bir ihtimalin içine
gizlendiğin.
Gerçekleşmeyen...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder