Bu Blogda Ara

24 Haziran 2015 Çarşamba

'' … dünya için atmosfer neyse, ruh için yanılsamalar odur. O güzelim havayı dürüp kaldırırsanız bitkiler ölür, renkler solar, üzerinde yürüdüğümüz dünya kavrulmuş kor halini alır. 
Bastığımız sönmemiş kireçtir ve alev alev parke taşları ayaklarımızı yakar. 
Gerçektir bizi mahveden, hayat bir düştür, uyanmak bizi öldürür."

Virginia Woolf

15 Haziran 2015 Pazartesi

kuşlar yeraltına girecekmiş bundan sonra

...benden korkma...

kafanı karıştırmasın ölüm
yaşamak yağmurlu bir gündür...

her şeye rağmen

her-şeye rağmen;
varız!
yaşıyoruz,
büyüyoruz,
görüyoruz
ve ölüyoruz..


her şeye rağmen;
yokuz belki..

makineler yapıyoruz.
kitaplar yazıp
sloganlar atıyoruz.
coplar da yiyoruz,
pastalar da..
hangisi tatlı bilmiyoruz..

öğreniyoruz,
öğretiyoruz.
dönüp duruyoruz!
hem kendi etrafımızda
hem de başkalarının..

insanlar doğuruyoruz;
bir de utanmadan bağlanıyoruz.
"bütün ömrü bir kalbe kiralıyoruz."
kısacası;
seviyoruz,
sevdiriyoruz...

hangisi acıtır
bilmiyoruz.
saklanıyoruz,
kaybediyoruz..

sonsuzda arıyoruz evreni..
deneyler yapıyoruz
bir de kocaman
beyaz camlar ardından izliyoruz,
izletiyoruz..
hangisi komik bilmiyoruz.

her şeye rağmen;
kalıyoruz.
bir noktada
umuyoruz.
bekliyoruz..
hangisi uzun sürer;
bilmiyoruz

çiziyoruz
ve üzerine dikenli teller çekiyoruz
bir de toprağa gömüyoruz:
kollarımızı bacaklarımızı
görüntülerimizi ve seslerimizi..
hangisi iç karartır
bilmiyoruz.
terk edişi güzel insanlar var!
takdire şayan duruşları...
öyle incitmeden, acıtmadan, usulca giden insanlar var.

öyle aniden, birden, zamansız hem...
yüreğine düşen ılık esintileri katıp önüne
yola çıkan!

umut olsun yollarında,
biraz da mutluluk!
öyle uzasın ki o yollar önlerinde, dönmesinler bir daha, dönmesinler geriye!






8 Haziran 2015 Pazartesi

“BABA LEYLEK”

Çocuk gökyüzüne bakıyordu hayretle. İşaret parmağını yukarıya doğru uzatmıştı. Bir eliyle de annesini tutuyordu. “Aaa ne kadar büyük bir kuş” dedi çocuk. Daha önce hiç bu kadar büyük bir kuş görmemişti. Annesi kafasını kaldırdı. Bir, iki, üç… Onlarca kuş vardı. “Leylek” dedi kadın. “Leylekler soğuk ülkelerden sıcak ülkelere göç ediyorlar…” Çocuk yürümeyi bıraktı. Uzun uzun izledi leylekleri. Annesine sorular soruyordu. Bildiği kadar cevap veriyordu kadın.
Sonra gökyüzünün derinliklerinden bir ses geldi. Keskin bir rüzgâr sesi gibi. “Aaa bak anne baba leylek!” dedi çocuk. Çocuğun elini sıkıca tuttu kadın. Refleksif bir hareketle kafasını eğdi. Soluk alışlarını boğazında hissediyordu. “Evet” dedi kadın. “Evet, baba leylek!”
Çocuğa gördüğünün, adına F-16 dedikleri bir savaş uçağı olduğunu söylemek istedi önce. Sonra soracağı sorulara ne cevap vereceğini düşündü. Vazgeçti. Savaş, çocuklara anlatılmazdı ki! Anlatamayacağı şeyleri hiç bilmesin daha iyiydi. Sonra belki de bir daha hiç gökyüzüne bakmaması gerekecek diye düşündü kadın.
Bir gün, iki gün, üç gün boyunca geçti F-16’lar. Ve her seferinde baktı çocuk, “baba leylekler” diyerek gökyüzüne…
“Baba” leylekti F-16. Çocuğun bu imgesi tesadüf müydü? Değildi elbet. Çünkü savaşlar zaten karakteri itibariyle erkekti. Savaş ve militarizm erkeklik üzerinden biçimlenirdi.  Kadının kafasındaki soru işaretleri büyüdü, büyüdü, büyüdü…
Hatırladığı yaklaşık beş yıl önceydi. Tam olarak da kestiremiyordu. Yalnızca yanı başındaki bir ülkeden gelen insanlar vardı. Leylekler gibi “soğuk” ülkelerden “sıcak” ülkelere göç etmek zorunda kalan. Sonra günler, aylar, yıllar süren bir karmaşa yaşandı şehirde. Alışık olmadığı tipte insanlarla karşılaşmaya başladı sokaklarda… Her gece duyduğu ambulans sireni sesleri ve patlayan bombalar vardı birde. Ölen insanlar. Sayısı gün geçtikçe artan çocuk işçiler, kadınlar!
Savaş diye düşündü kadın. Yanı başında süren bir savaş vardı ama savaşın burada, yaşadığı kentte patlayacağına hiç inanmamıştı. Şam’ı düşündü sonra, savaşın geldiği bütün ülkelerde olduğu gibi orada da aynen böyle olmuştu… Savaştan kaçıp, yanlarına gelen bir akrabası anlatmıştı ona. Savaşın geleceğine hiç inanmak istememişlerdi! Ama bir gün aniden başlayıverdi diyordu. Savaşlar böyle başlıyor demişti akrabası kadına. “Bir gün hayatın normal seyrinde devam ediyorken, çocuğunu okula bırakıyorken birden telefonlar kesilir, televizyonlar çekmez, sokakta silahlı insanlar vardır, barikatlar vardır. Hayatınız geçici ölüm durumuna geçer. Ve durur.”
Şimdi tek tek hatırlamaya başlıyordu. Bir savaşın içinde olduğunu hissetti. Askerler, silahlar, ordular, uçaklar gözlerinin önünde değildi elbet. Ama ağırlığı vardı yüreğinde. Gördükleri, duydukları, yaşadıkları vicdani bir sorumluluğun bir adım ötesine atıyordu onu. Öylece durup, sokaklarının işgal edileceği günü bekleyemezdi. Şimdilik yapabileceği tek şeyin yazmak olacağını düşündü. Ve oturup yazmaya başladı kadın. Yazdıklarını paylaşmaya…
Şimdi, bir savaşın tam da ortasında oldukları farkındalığını anlatmaya çalışıyor insanlara. Bir de bazen, süren bu savaşı durdurabilmek için sokağa çıkıyor…

Ama hala o “baba leyleği” bir çocuğa nasıl anlatır bilemiyor!

ÜVERCİNKA

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil