Bu Blogda Ara

8 Haziran 2015 Pazartesi

“BABA LEYLEK”

Çocuk gökyüzüne bakıyordu hayretle. İşaret parmağını yukarıya doğru uzatmıştı. Bir eliyle de annesini tutuyordu. “Aaa ne kadar büyük bir kuş” dedi çocuk. Daha önce hiç bu kadar büyük bir kuş görmemişti. Annesi kafasını kaldırdı. Bir, iki, üç… Onlarca kuş vardı. “Leylek” dedi kadın. “Leylekler soğuk ülkelerden sıcak ülkelere göç ediyorlar…” Çocuk yürümeyi bıraktı. Uzun uzun izledi leylekleri. Annesine sorular soruyordu. Bildiği kadar cevap veriyordu kadın.
Sonra gökyüzünün derinliklerinden bir ses geldi. Keskin bir rüzgâr sesi gibi. “Aaa bak anne baba leylek!” dedi çocuk. Çocuğun elini sıkıca tuttu kadın. Refleksif bir hareketle kafasını eğdi. Soluk alışlarını boğazında hissediyordu. “Evet” dedi kadın. “Evet, baba leylek!”
Çocuğa gördüğünün, adına F-16 dedikleri bir savaş uçağı olduğunu söylemek istedi önce. Sonra soracağı sorulara ne cevap vereceğini düşündü. Vazgeçti. Savaş, çocuklara anlatılmazdı ki! Anlatamayacağı şeyleri hiç bilmesin daha iyiydi. Sonra belki de bir daha hiç gökyüzüne bakmaması gerekecek diye düşündü kadın.
Bir gün, iki gün, üç gün boyunca geçti F-16’lar. Ve her seferinde baktı çocuk, “baba leylekler” diyerek gökyüzüne…
“Baba” leylekti F-16. Çocuğun bu imgesi tesadüf müydü? Değildi elbet. Çünkü savaşlar zaten karakteri itibariyle erkekti. Savaş ve militarizm erkeklik üzerinden biçimlenirdi.  Kadının kafasındaki soru işaretleri büyüdü, büyüdü, büyüdü…
Hatırladığı yaklaşık beş yıl önceydi. Tam olarak da kestiremiyordu. Yalnızca yanı başındaki bir ülkeden gelen insanlar vardı. Leylekler gibi “soğuk” ülkelerden “sıcak” ülkelere göç etmek zorunda kalan. Sonra günler, aylar, yıllar süren bir karmaşa yaşandı şehirde. Alışık olmadığı tipte insanlarla karşılaşmaya başladı sokaklarda… Her gece duyduğu ambulans sireni sesleri ve patlayan bombalar vardı birde. Ölen insanlar. Sayısı gün geçtikçe artan çocuk işçiler, kadınlar!
Savaş diye düşündü kadın. Yanı başında süren bir savaş vardı ama savaşın burada, yaşadığı kentte patlayacağına hiç inanmamıştı. Şam’ı düşündü sonra, savaşın geldiği bütün ülkelerde olduğu gibi orada da aynen böyle olmuştu… Savaştan kaçıp, yanlarına gelen bir akrabası anlatmıştı ona. Savaşın geleceğine hiç inanmak istememişlerdi! Ama bir gün aniden başlayıverdi diyordu. Savaşlar böyle başlıyor demişti akrabası kadına. “Bir gün hayatın normal seyrinde devam ediyorken, çocuğunu okula bırakıyorken birden telefonlar kesilir, televizyonlar çekmez, sokakta silahlı insanlar vardır, barikatlar vardır. Hayatınız geçici ölüm durumuna geçer. Ve durur.”
Şimdi tek tek hatırlamaya başlıyordu. Bir savaşın içinde olduğunu hissetti. Askerler, silahlar, ordular, uçaklar gözlerinin önünde değildi elbet. Ama ağırlığı vardı yüreğinde. Gördükleri, duydukları, yaşadıkları vicdani bir sorumluluğun bir adım ötesine atıyordu onu. Öylece durup, sokaklarının işgal edileceği günü bekleyemezdi. Şimdilik yapabileceği tek şeyin yazmak olacağını düşündü. Ve oturup yazmaya başladı kadın. Yazdıklarını paylaşmaya…
Şimdi, bir savaşın tam da ortasında oldukları farkındalığını anlatmaya çalışıyor insanlara. Bir de bazen, süren bu savaşı durdurabilmek için sokağa çıkıyor…

Ama hala o “baba leyleği” bir çocuğa nasıl anlatır bilemiyor!

Hiç yorum yok: