Seni sevmiyorum ve bu yüzden sana seslenirken ana dilimde; “sevgili” ünlemini kullanmayı reddediyorum. Bugün içimdeki öfke seninle büyüyor. Seni sevmiyorum, seni önemsemiyorum ve bugün içimdeki yıkıcı güç, tam da bu yüzden seni hedef alıyor.
O kadar korkuyorsun ki, bütün sokaklar, parklar, her yer senin korkunun iğrenç, yapış yapış kokusu ile doluyor. İçime çekiyorum o kokuyu. Bu tarihsel bir zafer güzelim! Korkunda boğulacağını bilmenin huzuru ile yavaş yavaş gelen o zaferi bekliyorum.
Dilini sivrilten de bu korku. Klişelerle bezeli erkeklik kalenin içinde, ancak kurduğun cümleler kadar iktidara sahipsin. Ama biliyorsun değil mi, ben kurmadığım / kurmaya tenezzül etmediğim cümleler kadar güçlüyüm. Bu yüzden sen enseni şişirip, yüzünü kızartarak yüksek sesle yazdıkların kadar varsın! Daha çok bağır, tükürük saç, beni etiketle hatta e mi? Senin bugüne has o küçücük eril varlığın, yarınki yokluğunun güvencesi. Arkama yaslandım, sakince bekliyorum.
Sen konuştukça yarının fotoğrafından siliniyor suretin. Yerini almak isteyen de yok ve asıl huzur burada. Seni fotoğraftan silmek isteyenler parlatılmış selfielerin de düşmanı. Masanın üzerinde, duvarında, zihninin en yüzeysel bölmeciklerinde arşivlediğin o klişe etiketlerle sen, yüksek sese mahkum erkek popülarizminin sonunu getireceksiniz. Bugün çekmecenden “liberal”i çekmişsin, yarın cümle içinde “ahlak” dersin, başka bir gün allı dallı güllü bir kelimeyi alır sofrada servis edersin. İşte bugünlük liberal, belki yarın ahlaksız, öbür gün senin seçtiğin ne ise o olan ben, bugün nasıl sakince gülümsüyorsam, yarın da aynısını yapmaya devam edeceğim. Ve bu arada daha çok kork diye söylüyorum, muhatabı olmayan kimsenin göremediği, gözlerimin içinden taşan ve birgün mutlaka senin gibileri küle döndürecek olan o ateşi sen her daim göreceksin. En çok bir bok olmadığını kendi kendinin yüzüne vurduğun ve bütün yadsıma çabaların boşa düşüp, deliler gibi çaresiz kaldığında göreceksin.
Bu arada yalnız olmadığını biliyorum. Sadece erkek değil, ama aslen bir erk-ek olduğunu da biliyorum. Taktığın maskeler o kadar çerden çöpten yapılmış ki, ardını görmemek için aptal olmak gerekiyor. Sen kimi zaman tartışmaya, kendi isminin ağırlığı ile girensin. “Haydi bebeler, siz gidin şurada top oynayın” edasından öte başka da bir edası olmayan, niteliksiz bir erişkinsin. Kimi zaman arabuluculukla, yeniden üretimin bir bilinçsiz gönüllü neferisin. Kimi zaman çok bağıranın, desibelinin etkisi ile yanında saf tutmadığında o sesin altında kalacağından korkup alkış tutan, kimi zaman susarak görünmez olup, her nevi yargıdan kaçansın. Ben bu arada anlatırım, anlatırım, anlatırım, anlatırım… Sen yaraladığını sanırsın, böyle bir gol atmış futbolcu edası ile bu kez de tribünlere oynarsın. Kurduğun 10 cümlenin dokuzunun öznesi olan “sen”, benim kolektif özneli cümlelerime tecavüze kalkışır ve şiddet uygularken, utanmadan bana nasıl kadın olmam gerektiğini falan da anlatırsın. Hiç yalnız değilsin. Çoksun, çoğalmak için her nev’i koşula da sahipsin.
Bu sana açık mektubumdur. Yol yakın değil, artık dönemezsin. Senin binli yılları bulan tarihinde değişen bir bok yok. Bu mektup sana bizim cephede bir şeylerin değiştiğini anlatsın isterim. Aslında sana ne anlattığı da umrumda değil, biz de çıksın artık ok yaydan isteğindeyiz. Sadece ensende olduğumuzu bil istedik. Dövdüğünü sanıyorsun ya, canımız yanmıyor. Hani abilik-ablalık taslıyorsun ya… Of diyoruz, ne riyakar! Bütün sözler gidecek bir gün elinizden tek tek, kaçacak. Çünkü sözlerin bir gücü ve niteliği vardır. Sizin sandığınız gibi, aciz ufuklarınızın kölesi değildir onlar. Kaçacaklar elinizden bir bir. Bağırdığınızı sandığınız her anda o tükürüğünüzde boğulacaksınız. Böyle günlere inanıyorum ben işte. Selfielerin, kişisel hesapların, benlerin, iyilerin, uzmanların, etiketlerin kendi bokunda boğulduğu günlere… Ha kimse çıkıp da demesin, bugün ortak düşman var, dur hele diye! Kimi nasıl def’ettiğin pek bir önemli. Bu bok kokulu erillikle, bugünün güncel kötüsünü yenmişim, yenilmişim bana ne. Değil mi ki, bana her yer gurbet, benim için hiçbir yer sıla! Vebali siz de ise, bedelini de siz ödeyin. Biliyorum ki, görüşeceğiz.
BOK
BOK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder