Bu Blogda Ara

17 Şubat 2009 Salı

YAZMA ÇABASI ÜZERİNE

Yazma eylemi, hayatlarımızda bir edebi değer olarak mı önceleniyor yoksa giderek popülerleşen hayatlar açısından yazmakta bir kışkırtmaca ile karşı karşıya mı? Ya da söz patlamasını yazıya indirgeyen, yazıyı oluşturan estetik ve etik inceliklerini aşındıran, işlevini yabancılaşma olarak yazıdan ya da yazardan alan yeni bir sürece mi tanıklık ediyoruz?

Neyi, neden bu kadar yazmak istiyoruz?

Tutunmaya, itiraz etmeye, kendini anlatmaya, görülmeye, içine çekilmeye ya da bakmaya, boşalmaya yazı üzerinden ulaşmak istiyoruz belki de. Belki de yaşamla ilgili sorunlarımız olduğu için yazıyoruz. Yanıt aramanın bir aracı olarak iyi geliyor yazı bize. Yaşamımız boyunca bize yöneltilen sorulara istediğimiz şekilde yanıt vermek içinde tercih ediyor olabiliriz.

Ama galiba en önemlisi sadece yazarak kendimize, kendi gerçeklerimize, ruh hallerimize yakın olduğumuzu düşünüyoruz. Bu yüzden her birimizin toz pembe hayallerinin gizli kaldığı, tozlu raflardan her an çıkmaya hazır günlükleri var belki de.

Yazmak biraz da susmanın estetiği ve eylemidir bence. Bu denli gürültü çıkartan, tüm algılarımızın önüne geçen, ses patlamasının neredeyse şiddete dönüştüğü dünyada yazı susmaya çağırıyor bizi. Durmadan paradan, arabadan, cep telefonundan, bilgisayardan, markadan cümleler kurarak konuşan dünyaya karşı susmaya!

Bu yüzden yazmaya yönelmek azınlıkta olmayı göze almak oluyor birazda. Açıklamak zorunda bırakılmaya tepki vermeyi öğretiyor bize yazı.

Bir yazar “suskunlar” adlı eserini “…sessizliğin olduğu kadar, seslerin ve sözlerin yani musikinin romanı…” olarak tanımlıyor. Yazıda böyle belki. Bizi ittiği derin sessizliğin içinde yer alan kahramanların “nefesini üfleyen” ona “can veren” oluveriyoruz yazarak. Hayallerimizi ete kemiğe büründürüyoruz ve onlar en az bizim kadar gerçek oluyor bir anda ya da biz onlar kadar düş…

Aynada yansıyan aksimize bakarak gerçeği görmeyi, gördüğümüzü işitmeyi öğreniyoruz ondan. Ve duyduklarımızla sağırlaşmak yerine yeryüzüne şarkılar yazıp, düşlerimizi maviye boyayıp, bir sesin peşine düşerek kendimizi buluyoruz. Kimbilir belki de suskunluğun çığlığı olmak için yazıyoruz.

Hiç yorum yok: