Bu Blogda Ara

13 Ocak 2010 Çarşamba

Konuşurken elleri zihninin içine dalıyor gibi. Parmaklarıyla “geçenleri” arıyor sanki. Geçenlerin ifadeleri eksik; bulamıyor onları. Zamandan çalmaya yelteniyor. Orada olanlar tutmuyorlar elini. İçindeki “diğeri” ötekileştiriyor onu. Kendine yalanlar söyleyip doğru anın gelmesini bekliyor. Eylemsiz.

Gün yapabileceklerinin hayalleriyle geçiyor. Yaptıklarıysa gün geçtikçe silikleşiyor. Bugün yaptığı tek şey yeni olana direnmek oluyor. Atıp kendini, kimliksiz, ışıksız ve sözsüz bir şehre avazı çıkıncaya kadar bağırmak istiyor. Ne zaman böyle paramparça olduğunun hesabını tutamıyor.

Kendine güvenini yitirince insan geriye sadece susmak kalıyor. Yüzünü, bedenini ve düşüncelerini unutunca, yalanla dans etmeye başlıyor. O dansın müziğinde, oradan oraya sallanmaktan başka bir şey beceremiyor.

Müzik sona yaklaşıyor.

İlk kez, nefesimi yüzünde hissetmek istediğini anlıyorum. Bu gece göz bebeklerimi gerçekten tanımak istiyor. Ruhuma sıkışmak istiyor…

Gündüzleri kocaman, geceleri küçücük adam!

Hiç yorum yok: