Bu Blogda Ara

9 Eylül 2011 Cuma

2. ZAMAN

   Yavaşça girdim suya. Önce dizlerim sonra göbeğim, göğüslerim kayboldu içinde. Su yavaşça değdi dudaklarıma. Öyle tuzlu ki. Biraz midemi bulandırıyor. Yaklaşık on metre uzağımda bir kız çocuğu bağırmaya başlıyor. Simidinin havasının indiğini haykırıyor tüm gücüyle. İrkiliyorum ve refleksle yüzmeye başlıyorum ona doğru. Ben yetişmeden annesi geliyor yanına. Alıyor kızını kollarına. Öpüyor, sarılıyor, gözyaşlarını silerken hep yanında olduğunu söylüyor. Sahile doğru gidiyorlar. Bense, “kahraman” olamıyorum bugün de.

   Geriye dönüyorum. Sahile kadar yüzüyorum. İlk kez bu kadar uzun yüzebiliyorum. Saatime bakıyorum 18:18. Ne kadar zaman geçtiğini hatırlamaya çalışıyorum. Sonra vazgeçiyorum. Kaç dakika geçmiş olursa olsun, zamandan çalmayı başarıyorum. Ve suda kaybolmak için henüz çok erken olduğunu anlıyorum. Saati tekrar çalıştırıyorum.

    Kumsalda yatarken elmalardan birini yiyorum. O an aklımdan milyonlarca şey geçiyor. Güneş kaybolmaya yüz tutmuş. Dünyanın güneşin etrafında dönüşü, kendi etrafında dönüşü, gece ve gündüz. Mevsimler. Bütün bu dönüşlerde geçen süreler. Ay. Ayın kendisinin ve dünya ile birlikte güneşin etrafında dönüşü. Ve insanoğlunun sırf yaşamını basitleştirmek için bütün bu doğa olaylarından “zaman” kavramını yaratışı…

   Bugün daha fazla yürüyemeyeceğimi biliyorum. Çadırımı açıyorum, şuan ihtiyacım olan tek şeyin biraz burada kalmak ve yazmak olduğuna karar verip.

Hiç yorum yok: