Gürcü dilinde “günaydın”, dilamşvidobisa’dır. Yani, “Sabahın barış ile olsun”; akşamın ve gecen de: sağamomşvidobisa ve ğamemşvidobisa.
Barış hitapları, barış sevdalısı ya da hep barıştan yana olduklarından değil; Gürcüler, tarih boyunca kendilerine kölelik koşulları dayatan imparatorluklarla sürekli savaşmak zorunda oldukları için, barış dileğini somut yaşam koşullarından almışlardır. Üstelik böylece barışı bulmuş da değiller. Zaten, küçük ve zayıf ülke ve toplumların barış istemi, herhangi bir siyasal sonuç doğurmaz, sadece bir temenni düzeyinde kalır. Çünkü, bu küçük birimler çoğu zaman ya fiilen savaştadırlar, ya da masa başında teslim şartlarını görüşmekte…
Meksika Amerika’ya Gürcüstan ise Rusya’ya yakın
“Tanrım Amerika’ya ne kadar yakınsak sana da o kadar uzak” diyor bir Meksika atasözü. Bu söz Gürcüler için de fazlasıyla geçerli. Gürcüstan Rusya’nın -terimin tarihsel anlamıyla bire bir örtüşerek- “arka bahçe”sidir. Sovyetler’in dağılmasından sonra yaşadığı felç durumunu aşarak Putin’le birlikte tekrar dünya aktörü haline gelen ve pençelerini bileyerek bölgede bir kez daha söz söyleyebilecek yetenekler kazanan Rusya, bölge halklarının geçici “serbest” halini sonlandırma konusunda atak üstüne atak yapıyor.
Böylesi bir konumda, siyasal ve ekonomik çıkarlarını gözeterek uluslararası güçlerin hangileriyle ilişkiyi derinleştireceğine Gürcüstan’ın tek başına karar verebileceği beklenemez. Hele, başka bir dünya gücünün “uzak bahçesi” olmaya yönelmek gibi bir niyetin söz konusu olması halinde, Gürcüstan açısından işlerin iyiden sarpa saracağı belliydi.
Gürcüstan bu anlamda büyük bir ABD operasyonunun konusu olmuştur. Kasım 2003’te, uluslararası kamuoyunun bir türlü adını koyamadığı, “kadife devrimi”, “barışçıl devrim”, “gül devrimi”, “örtülü devrim”, “kitle hareketiyle yapılan darbe” gibi adlandırmalarla iktidara gelmişti Amerikancı Mihail Saakaşvili. Geçtiğimiz günlerde Rusya, devasa askeri gücünü harekete geçirerek Gürcüler’den intikamını alırken, bir yandan bu ülkenin yakın gelecekteki siyasal yönelimini, bir yandan da Saakaşvili’nin siyasal kaderini yeniden belirlemek istiyor. Rusya, jeo-politik olarak, Gürcüstan’ın 1990’lardan bu yana giderek ivme kazanan Atlantik’e yakınlaşma çabasını tersine çevirip, açılan arayı askeri araçları devreye sokarak kapatma operasyonu yürütüyor.
Gürcüstan’ın zayıf karnı: Abhazya, Güney Osetya ve Acara
İlk önce şu konuyu vurgulamakta yarar var. Gürcüstan’ın Sovyetler Birliği’nden miras aldığı “özerk bölgeler” sorunu bir kangren durumundadır. Osetya’nın bölünmüş varlığı hiçbir zaman Gürcüstan’ın iradesiyle yürütülen bir gelişmenin sonucu olmaması yanında, bu “küçük” sorunlar, Gürcüstan gibi, bir “dev”in yanı başındaki küçük bir ülke için yeterince “büyük”tür.
Gürcüstan Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kendi başına ayakta durma mücadelesi verirken, Abhazya ve Güney Osetya bu ülkeye karşı kendilerini Rusya’nın denetim ve güvencesine bıraktılar.
Abhazya, 1989 yılında 239.872’si Gürcü, 93.267’si Abhaz, gerisi de Rus, Ermeni ve Rum olmak üzere toplam 525.061 kişilik nüfusa sahipti. 2003 yılına gelindiğinde ise bu bölgenin nüfusu 45.953 Gürcü, 94.606 Abhaz, ve diğerleri ile birlikte toplam 215.972’ye gerilemişti. Yani, Rusya’yı arkalayarak bağımsızlığını ilan eden Abhazya’dan yaklaşık olarak 200.000 Gürcü sürülmüştü.
Keza Osetya’nın daha önce yaklaşık 70.000 olan nüfusu ise 40.000’e kadar gerilemişti. Sovyetler Birliği dağılmadan önce Gürcüstan’a bağlı özerk bölgeler olan Abhazya ve Güney Osetya’da, Abhaz ve Oset kökenli nüfus, tek taraflı kararla Rusya pasaportludur ve Rusya vatandaşı statüsündedir. Bu gelişmenin beklenen bir sonucu olarak, Abhazya ve Güney Osetya, 2000 yılında Rusya’ya, Gürcüstan’dan ayrılma ve bu ülkeyle birleşme isteğiyle başvuruda bulunmuşlardı.
Gürcüstan’ın Müslüman olan ve bu durumdan ötürü özerklik statüsü kazanmış olan bir başka bölgesi Acara ise, Sovyetler Birliği’nden kalma ve yine Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) anlaşmaları gereği varlığı korunan Rus askeri üslerini barındırıyor. 2003 yılında Eduard Şevardnadze’nin istifası ve Saakaşvili’nin iktidara gelmesinden sonra, Acara Özerk Yönetimi’nin başında olan Aslan Abaşidze de, Abhazya ve Osetya’nın yolunu izleyerek bağımsızlık arzusu ile Tiflis’le ilişkilerini kesiyor, hatta sınır bölgelerinde bir askeri operasyonla iç savaş tehlikesi baş gösteriyordu. Nihayetinde, Rusya yanlısı politikalar izleyen Aslan Abaşidze’nin Acara’yı terk etmesiyle kriz erteleniyordu.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, 1991 yılında Rusya öncülüğünde Alma-Ata Zirvesi ile 12 devletten oluşan ve gevşek bir federasyondan ileri gidemeyen Bağımsız Devletler Topluluğu’nun en iğreti üyesi Gürcüstan’dır. Rusya, Gürcüstan’ı topluluğa katmak için bir dizi ödün vermiş ve 1995 yılından başlayarak 1997’lerde zirveye tırmanan gelişmeler sonucu, Abhazya ve Osetya’ya siyasal ve ekonomik ambargo uygulamıştı.
Oset krizi ve Gürcüstan’ın işgali
1990 yılında tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etmiş olan Güney Osetya’daki kriz ve çatışmalar, 1992’de, Rusya, Gürcüstan ve Güney Osetya kuvvelerinden oluşan 4000 kişilik Barış Gücünün bu ülkede konuşlandırılmasıyla geçici olarak durdurulmuştu.
Ağustos ayının başında ise, Osetlerle Gürcü güçler arasında çıkan çatışmalar yeni bir krizin tetiklenmesine yol açtı. Saakaşvili yönetimi bunun üzerine tam Olimpiyat Oyunlarının başladığı gün, askeri birliklerini fiilen dışında yer aldıkları Güney Osetya’ya soktu. Bu gelişmenin Rusya için bulunmaz bir fırsat olduğu hemen ortaya çıktı. Rusya’nın yanıtı, Gürcüstan’ı bombalamak ve birliklerini Gürcüstan topraklarının içlerine göndermek oldu.
Halkların boğazlanmasının meşruiyet kazanması için savaş güçlerine her daim barış gücü adı konmuştur. Saldırı kuvvetlerinin adı, “ulusal savunma kuvvetleri” olmuştur. Ve Rusya, doğrusu, Gürcüstan operasyonunda, ABD’nin son yıllarda kullandığı bu argümanı maharetle kopya etmiştir.
Saakaşvili’nin iktidara gelirken önemli hedeflerinden biri, “ülkenin toprak bütünlüğünün sağlanması”, yani Abhazya, Güney Osetya ve Acara’da hakimiyetin tesis edilmesiydi. Bu hedef, Rusya’nın askeri operasyonuyla pratik olarak neredeyse imkansız hale gelmiş ve gelişmeler, kaderini ABD’ye bağlamış bu figürün siyasal prestijini de önemli oranda yitirmesine yol açmıştır. Bütün bunlara rağmen, Gürcüler’in milliyetçi duygularını okşayan, Batılı emperyalist güçlerle sıkı ilişkiler geliştiren Saakaşvili’nin kaderi, şu anki görünüm itibarıyla, 1992 yılında kanlı bir darbeyle devrilen milliyetçi Zviad Gamsahurdiya gibi olmadı. Ama Rusya’nın, işgali bitirse bile Saakaşvili’nin ipini çekmek için elinden geleni ardına koymayacağı kesinleşmiştir.
Savaş/barış diyalektiği, bilinen nakarat veya savaşın amentüsü
Şimdilik Kafkasya’da “Rus Barışı” gündemdedir. Nükleer ve konvansiyonel gücünü hesaba katmazsak, Gürcüstan’ın askeri gücü Rusya’nın yüzde 2’sine tekabül etmektedir. Dolayısıyla, bu operasyon, Rusya’nın Gürcüstan’ı tam anlamıyla dize getirme operasyonudur.
Bu operasyonun Gürcüstan tarafından Türkiye’deki yankısı, salt Gürcüler’in kısık sesli protestosundan ibaret kalmıştır. Türkiye kamuoyunun sol ve demokratik kesimi, gelişmelerdeki karmaşıklığa nüfuz etmekten çok, olaylara Gürcüstan yönetiminin gözden kaçırılamaz ABD’ciliği ve bunun eşliğinde Türkiye halkındaki ABD antipatisi çerçevesinde yaklaşmıştır. Bu, geçen yıllarda, “gerici ve şeriatçı” Çeçenlerin mücadelesi sırasında da, sol ve demokratik kamuoyunun basmakalıp “laikçiliği” ve İslam antipatisi çerçevesinde devredeydi. Başka bir ifadeyle, daha dün yiğit Çeçen halkının Rus emperyalizmine karşı mücadelesine alkış tutmasa da iyicil yaklaşan bazı demokrat çevreler bugün bölgenin jandarması Rus emperyalizmine sessiz kalmayı yeğleyebilmektedir. Bu, ister ABD karşıtlığı adına olsun, ister başka bir şey adına…
Ama öte yandan, bölgede ABD ajanlığına soyunmuş bir yönetimin eylem ve işlemlerine de sessiz kalmayı yeğleyenler olabilmektedir. İster, tarihsel ve güncel yakıcı bir güç olarak Rus mezalimine karşı olmak adına, ister “mikro-milliyetçilikler”e karşı olmak adına…
Bütün bu gelişmeler, dünyaya ezilenlerin cephesinden bakmaya gayret edenlerin işinin ne denli zor olduğunu göstermektedir.
Rusya gibi bir beladan kurtulmak Gürcü ulusunun hakkıdır. Ancak bunun alternatifinin bir başka bela olmayacağı açıktır. Saakaşvili yönetimi, bölgede “ABD hançeri” rolüne soyunarak Gürcü halkına kan ve ateşten başka bir şey vaat etmeye muktedir olamaz.
Kafkasya gibi, etnik karmaşıklık bakımından Balkanlar’a rahmet okutacak bir bölgede, homojen büyük bölgeler hedefinin, yerli halkların birinin olmasa da ötekinin mutlaka düşmanlığını çekeceği açıktır. Bu ortamın, bölgedeki veya dünyadaki büyük güçlerin manevrası için kullanılmaya ne kadar müsait olduğunu vurgulamaya gerek bile bulunmamalıdır. Abhazya, (Kuzey ve) Güney Osetya ile Acarya gibi oluşumların yapaylığı tartışması tarihin konusudur. Bunlar, Gürcüstan dahil tarafların tümünce kabul edildiği gibi, canlı ve güncel sorunlardır. Öyleyse, bu sorunların hiçbir halka tarihsel haksızlık edilmeden çözümlenmesini savunmak zorunlu ve yegane çaredir.
İçinde bulunduğumuz yıllarda, bölgede, “sol ve demokrat” bir bakış açısının sahiplenebileceği hiçbir politik özne yok. Halkların önderlikleri büyük hesapların içinde kalakalmış durumda. Bu, gündeme, bölgenin karmaşıklığına eklenen yeni bir karmaşıklıktan başka bir özellik taşımıyor. Fakat, herkesten “ilk taşı kendine atması”nı beklemek gerekmelidir. Bu, halkların bugünkü gerekleri açısından küçücük bir not da olsa, gelecek için önemli bir tutum olarak kuşkusuz kaydedilecektir.
Bu bakımdan, Gürcüstan’ın çeşitli bahanelerle Güney Osetya’yı işgali gayri meşrudur. (Ayrıca, bunun açık bir “hesap hatası” olduğunu anlamak için bir gün geçmesi bile gerekmedi!) Rusya’nın, bu işgali bahane ederek Gürcüstan’ı işgali daha büyük bir tecavüzdür. Bu arada, ABD’nin ve AB’nin bu gelişmeler karşısındaki politikası alçakça ve sahtekarcadır. Gürcüstan yönetiminin, gelişmeler karşısında ABD şampiyonluğunu yükseltmesi, bölgeye atılan yeni bir nifak tohumudur. Gürcü halkı, Abhazlar, Osetler, Çerkezler, Çeçenler ve öteki yerli toplum ve topluluklarla birlikte, fillerin üzerinde tepiştiği çimenlere dönüştürülmemelidir.
Kahrolsun Rus emperyalizminin ve Gürcüstan’daki ABD işbirlikçilerinin halklar üzerinde oynadığı alçakça oyun!
Yaşasın büyük güçlere karşı Gürcü, Abhaz, Oset, Çerkez, Adige, Çeçen… halklarının kaderini birleştirme mücadelesi!
İraklis GÖKOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder