Bu Blogda Ara

22 Ağustos 2008 Cuma

KERAMET


I.

Hangi kapıyı derinliklere taşır insan. Ellerimizde gül kurusu işkence izleri, kendi bedenlerimizden vazgeçmek yetmiyor artık.

Oluk oluk bir boşluk minderimizde. Bir masalcı tadında acıları anlatıyor. Göğümüzde bir utanç, baktıkça kendimizi taşımaktan kızarıyor yüzümüz, kendimiz olmaktan kederli.

En çok utanan bizleriz sokakta yürürken, kendi emelini bulamamış bir pusula gibi deviniyor bedenlerimiz; Akil, O kendi sılasına ancak bir yara kadar uzaktır. İlk hüzünde kaçar, kendi anılarının coğrafyasına. O bile ihanetle nasihatini verir.

Hangi kapı derinliktir ki, ardında gizlediği kendinden biçilsin. Ya da bu hoyrat arzular, imkansız kılıyor gerçeği.

Keramet kapıdaymış meğer.

II.

Sürüklenen bir zamanı taşıyor gözlerimiz, aklımızdan ziyade. O kendi saltanatında isliyor serüvenlerimizi. Kendi alargasından bağırıyor, kendi diyagramından pusuluyor gerçeği.

Biz kendimiz olmanın acısını, bir hayalden çıkarıyoruz…

Kavruk tenli mapus kardeşim benim, zaman hep kendini haklı çıkarıyor, yürekse nasır tutuyor. Atılan çiziğin acısı kalmadığından bilinir, bu yüreğin nasır tuttuğu.

Oysa, ben seni yüreğimden sızan kanla yıkayacaktım. Çiziğini sağaltıp, yüreğinden bir vadi kuracaktım derinliklere.

İkili bir acıdır hayat, karşısına seni alır. Yoksa çoğalıp dağılmak, merkezsiz bir akıla uyanmak, herkesin harcıdır.

III.

Ve kirlendi zaman. Kahinler, dünyanın sonu geldi dediler. Bir başkası medeniyetleri boğuşturdu. Ve insan, alık alık saatini kurmaya çabalıyor. İnsan’ın acıları unutma hızı, ışık hızını geçti. İnsan, zamanı süratle yenme kavgasında.

Daha cezaevlerinde, kurşun yağmuru altında ölenlerin; hücrelerinin içinde yakılan insanların, açlıktan eriyen bedenlerin, son soluğunun üzerinden ne kadar geçti? Hrant’ın ölüsünün üzerine kaç yağmur yağdı? Ne zamandı acaba? Hafızamız bizi hangi iklimde terk etti? “Ana Haber”den hemen sonra mı? Yoksa Seda Sayan’ın eteğinin uçuştuğu sırada mı? İnsan zamanı duyarsızlıklarıyla kirletti!

IV.

Aynı rahimde, birbirini boğazlamaktan keyifle aldanan: insan; zaman gibi, yalnızca cinayetlere doğuruluyor.

Saatler beylere satılıyor, dakikalar apoletli bekçilere, saniyeler magazin bültenlerine. Bize yine “an”lar kaldı kardeşim. “An”lar ve “anı”lar. Zamanı böldüler kardeşim. Parçaladılar bizi de onunla birlikte…

Yıkılıp geliyor zaman, kederimden kalemim yıkılıyor. Yarım kalmış bir bahar çığlığı herkesin üzerinde; neşeyle güne başlıyormuş gibi yapıyorlar. Taklit ediyorlar yaşanmamış her şeyi. Oysa birileri kavramlarını kemiriyor hayatın, geçmişine inanmadan.

V.

İlim icap eden, ayrıcalıklı bir rastlantıdır hayat ve kan dökmeyle başlar. Yolları aramakla talan edilmiş ömürleri, kederin çizgilerine gömer.

Biz köle değiliz, mapus kardeşim,

Köleler, bu çizgilerden devşirilirler…

Hiç yorum yok: