Bu Blogda Ara

24 Ocak 2008 Perşembe

"kırmızı ve beyaz- kirle pas" için


Her defasında boş çekiyordu oltasını, her defasında oltayı atacak gücü veren bir umut eksiliyordu güneşin parlattığı gözlerinden ve her defasında bir pişmanlığı ıskalıyordu aslında. Çünkü yakaladığı her balığı ıslak boncuk gözlerle geri bırakıyordu, belki de çırpınıyor olmasına dayanamıyordu, ölü çıksa sevinerek annesine götürecekti akşam yemeği için ama her defasında merhamet dansı yapıyordu misinanın kestiği avuçlarında,

ve işte bir tane daha ıslatıyor sessizliği çırpınışıyla, ama o da hakediyordu yaşamayı, onu da bıraktı suya, çünkü henüz kirli olan sadece 1 haftadır kesmediği tırnaklarının aralarıydı yüreği değil, çünkü sadece sağ eliyle tutuyordu ekmeği, diğer ucundan kırmızı melek aşırmasın diye, çünkü çıplak ayakları ve kısa pantolonuyla bağıra bağıra koşabilirdi tozuno soluduğu sokak aralarında,

Çünkü henüz çocuktu.

Temel reisin varlığına da inanıyordu, ıspanağın gücüne de. inandırıldığı her şeyi kabullendi, yaklaştırıldığı her şeyi benimsedi, söylenen her şeyi özümsedi, değer verilen her şeyi sahiplendi ve unutturulan hiçbir şeyi bir daha hiç hatırlamadı.

Ama,

Hayatın çizgi filmlerdekinden daha vahşi, insanların daha kavgacı olduğunu anladığında, oltasına takılan balıkla annesinin akşam yemeğinde sofrasını süslediği balığın aynı olduğunu anladığında,bir türlü temiz kalamamasının nedeninin tırnak arasındaki lekelerle bir ilgisinin olmadığını anladığında artık büyümüştü…

Zarları hep sağ eliyle atıyordu, hangi eliyle atacağı unutturulmamıştı, ama hep kaybedendi, zar büyük geldiğinde kazanan olduğunu sanıyordu, oysa bilmediği şey; zar kimin elindeyse kaybeden oydu.

Süley MAN :)

Hiç yorum yok: