
Bugünlerde dışarılar ne kadar da parlak! Bol ışıklı tezgahlar, rengarenk kumaşlar, lüks bir otelin kral dairesini anımsatan küçük dükkanlar…
Bugünlerde sokaklar ne kadar da şen şakrak! Geceleri gökyüzünü yaran, bir türlü durmayan lazerli ışıklar; susmayan dumanlı aydınlıklar; bizim yerimize eğlenen, dinmek bilmeyen renkler; ışıltılar, zırıltılar, ayrıntılar…
Bugünlerde yaşam ne kadar da uzak! Bağıran, çağıran, yanan sönen, kımıldayan, hoplayan, zıplayan anlatımlar, tasarımlar…
Bugünlerde yaşam, içerilere tıkılıyor.
Bugünlerde sanat, salonlarda esir alınıyor. Çocuklar artık çıkmıyorlar sokağa ve çiçekler betonların iktidarında yaşama küsüyorlar. Ölüm severler kazanıyor ve ölüm beton yapıların arasından sararıyor, sararıyor.
Bugünlerde, yaşayan hiçbir şeye izin verilmiyor ama ölüm serbest. Ölen, öldüren, solan, kokan, içi boşalan, uyuşturan her şey meşru.
Sokaklar ölümle dolup taşıyor. Reklam panolarından ölümler akıyor, çiçekçiler ölüm satıyor ve insanlık ölümler kuşanıyor caddeler boyunca. Otobüs camlarına, vitrinlere ölümler asılıyor, kalabalıklar ölüm bağırıyor, sessizlikler bile sanki ölümü tınlıyor. Bugünlerde ölümler, bol ışıklı, bol renkli, cıvıltılı ve ücretsiz dağıtılıyor…
Ölüm severler kazanıyor. Çirkinliğin, kötü müziklerin, kötü sanatın hiyerarşisi kazanıyor.
Bugünlerde hareket eden, birbirine eklemlenen, değişen ve yenilenen hiçbir şeye izin verilmiyor. Sistem denilen bütün, yeniyi hapsediyor; kendi kopyalarını üretip, onları çoğaltıp; eski’nin muhafızlarını aramıza yeni’nin savaşçılarıymış gibi bırakıyor. Bugünlerde isyancılara bile maalesef yine aynı ölüm fabrikalarında üretilen kıyafetler giydiriliyor ve artık hapishaneler insanların içlerine inşa ediliyor. Duvarlar, tomurcukların tam da büyüme noktalarına örülüyor.
Bugünlerde çirkinliğin üzerine ‘güzel’ler giydiriliyor ve inanın güzeli anlamak, tınıyı koklamak ve uyumu tınlamak gittikçe zorlaşıyor.
‘Güzel’ kalmak, yalın kalmak, sanat kalmak, aşk kalmak gittikçe…
Bugünlerde…
Biz de bir şeyler ekelim dedik. Durmaktansa toprağı işleyelim dedik. Yeninin, güzelin ve yaşamın ilk gelişeceği yer olan imlerimizde buluşalım dedik. Bir ‘im’, gerçekliğin zihinde süren inşasının ilk tuğlası ve en küçük, en yalın, en berrak parçasıydı. Ve adımıza, im’in üretildiği yer anlamında, ‘im atölyesi’ dedik.
Okuduk, izledik, tartıştık, yazdık, çizdik ve beyinlerimizde kök salmış ezberleri yerinden biraz olsun oynatmaya çalıştık; im atölyesinde yeninin, güzelin ve yaşamın insan zihnindeki ilk tasarımı olan im’lerimizi imal etmeye; ölüm noktalarımızın farkına varmaya ve bunlardan arınmaya çalıştık.
Ölen ve öldüren bir zamanda karşınıza yapraklarla, im’lerimizle geldik.
Güzelin isyanı olsun bu yazı.
Güzelin inşası olsun bu dergi.
Sessiz bir çığlık olsun.
Pandomim olsun, sanat olsun, aşk olsun.
Yeninin şiiri olsun.
İm’imiz olsun.
BARIŞ ONUR ÖRS
*im atölyesi adana'da çıkan aylık bir dergidir.bu yazı derginin yaprak sayısının girişinden alınmıştır.
1 yorum:
merhabalar ben trabzon ktü den ali. trabzonda biz de edebiyat kültür sanat politika alanlarında çapımız elverdiğince çalışmalar yapıyoruz. ve im atölyesi ile iletişime geçmek istiyoruz. üniversitede bir kulübümüz var kitap ve sosyal araştırmalar kulübü. www.ksak.org internetten şimdilik bu blog aracılığıyla iletişime geçeyim dedim. ama daha farklı yollarla da iletişime geçmeye çalışacağım. sevgiler.
Yorum Gönder